Batı, ezeli Türk düşmanıdır. Bunu saklamıyorlar. ''Çobanlar geldi medeniyetimizi yok etti'' söylemi devam ediyor. İstanbul onlar için Constantinepol idi. Ulu Önder Atatürk sayesinde adı İstanbul olarak değişti. Ulu Önder, üzerinde İstanbul yazılmayan mektupların, sahiplerine iade edilmesi talimatı verince, Constantinepol adı İstanbul olarak yerleşti.
Geçen yıl yapılan Nato tatbikatında hedefe Atatürk resmi konmuştu. Yanında, Cumhurbaşkanı RT Erdoğan'ın resmi asılıydı. Türk askeri fark edince resimleri kaldırdılar. Niyet belliydi. Batı'nın vurucu gücü olan Nato dahi niyetini saklamıyor.
Saklamıyor, çünkü bizim Natoya giriş nedenimiz, Batı'nın Rus korkusundan kaynaklanıyordu. Batı, artık Rusyadan kokmuyor. Bize ihtiyaç duymuyor.
Rus korkusu ortadan kalkınca, klasik TÜRKLERİ YOK ETME Politikasına geri dönüldü. Bu nedenle, Atatürk portresi, manevralarda hedef tahtası olarak kullanılıyor. Ancak, bir realite var. Türkleri Savaş ile yok etmek mümkün değil. Türkler, vatan söz konusu olduğu zaman, savaşa bayrama gider gibi koşuyor.
Türklerin karakterini bildikleri için, 1946 dan itibaren, EKONOMİK UNSURLARI kullandılar. Her Türk'ün bunları bilmesi gerekiyor.
1. Amerikalı uzmanlar, 1946 yılında bir rapor hazırladı. Bu rapora göre, Türkiyenin tarımda ihtisaslaşması, sanayiden vaz geçmesi tavsiye ediliyor. Sanayi olarak sadece tarımsal verimi artıracak, alet edevat üretimi ile yetinilmesi isteniyrodu. Öyle de oldu. Dönemin Hükümeti 1946-1949 yılları arasında, başta uçak ve silah sanayi olmak üzere fabrikaları kapattı. Sanayileşmeden vaz geçildi. Tarımın geliştirilmesine yönelik politikalara önem verildi.
2. 1950 yılında iktidara gelen Adnan Menderes Hükümetleri, çok geçmeden bir gerçeği fark ettiler. Sanayi ürünleri ile tarım ürünleri ticareti yapıldığı zaman, ticaret hadleri tarımsal ürün üreten ülke aleyhine işliyor. Ne pahasına olursa olsun sanayileşmek gerekiyor. Adnan Menderes, Amerikaya gitti. Sanayileşme izni alamadı. Gerekçe malumdu. Amerika özel sektör egemen bir ülkeydi. Amerikan Hükümetinin sanayi kurmak gibi bir işlevi de yoktu. Amerikan şirketleri ise, Türkiyeyi pazar olarak görüyor. Montaj fabrikaları dışında üretim yapmayı akıllarından dahi geçirmiyordu.
3. Sürekli, ticaret dengesinden açıklar sonunda, Menderes Hükümetleri devalüasyon yapmak zorunda kaldılar. Hükümet, sanayi kurmadan başka seçenek olmadığını anlamıştı. Bu amaçla, Adnan Menderes Rusya ile 10 adet fabrika kurmak üzere anlaştı. Bu anlaşma, Batının hiç işine gelmiyordu. Adnan Menderes, fabrika anlaşmalarını imzalamak üzere Rusyaya gidecekti ki darbe yapıldı. Vassallığa ihanet olarak algılayan Batı, Adnan Menderesi kendi ülkesinde yargılattı ve idam ettirdi.
4. 1961 yılında, Türkiye, kendi mühendisleri ile DEVRİM adındaki aracı üretti. Ancak, seri üretimine izin alamadı. Alamazdı, zira, seri otomobil üretimi sanayileşmeye ivme kazandırabilirdi. Motor sanayini kurabilirdi. Motor üreten ülke, tank motoru üretir, füze motoru üretir, uçak motoru üretebilirdi.
5. Türkiye 1970 yılında Merkez Bankasını millileştirdi. Merkez bankasının millileşmesi, bankerlerin hiç işine gelmedi. Millileştirmeyi gerçekleştiren Süleyman Demirel Hükümetlerini 25 cente muhtaç hale getirdiler. Ekonomik ve askeri baskıyı o kadar artırdılar ki, Süleyman Demirel şapkasını bir kaç kere alıp gitti ve geldi. Sonunda 1980 darbesi ile ülke generallere teslim edildi. Generaller ekonomiden anlamıyor. Batı'nın adamı Turgut Özal ne derse yapıyordu.
6. Türkiyenin tasarruflarını, verimsiz yatırımlara kanalize etme süreci başlatıldı. Bu klasik Amerikan politikasıydı. Dünya bankası kanalıyla, proje kredisi veriliyor. Projenin tamamlanması için ulusal tasarruflar kanalize ediliyordu. Türkiye 30 yıllık birikimlerini GAP adı altında harcadı. Karşı çıkmama rağmen fikrim kabul görmedi. Gap projesi öyle bir lanse edildi ki, yöre halkı, sulama yoluyla bir koyup bin alacaktı. Sonuç hüsran. Gap barajları, elektrik üretiminden başka bir işe yaramıyor. Üretilen elektrik de, harcanan paranın binde birini dahi geri ödemiyor.
7. Turgut Özal Hükümetleri, ülkenin ticari ve ekonomik ahlakınım kökten bozdu. Turgut Özal ''Benim memurum işini bilir'' diyor, rüşveti meşrulaştırıyordu. Ekonomiyi, zamansız dış rekabete açarak, var olan sanayinin de belini kırdı. Bankerler türedi. Halkın birikimleri çar-çur edildi. Devlet bankalarının başına Prens diye getirdiği kişiler, bankaları zarara soktular. Kimisi, paraları alıp, yurt dışına kaçtı.
8. Ülkeye en büyük zararı, Maliye Bakanı Zekeriya Temizel vermiştir. Rahmetli Bülent Ecevitin bakanı olan Sn. Temizel, tasarruflara beyan getrdi. Amaç, finans kapitali vergilemek idi. Büyük paralar ülkeden dışarı kaçtı. Sermaye kaçışı o kadar hızlandı ki, 2001 krizi patlak verdi. Batı için bu bir fırsat idi. Krizi çözmek üzere, Kemal Derviş adındaki adamlarını gönderdiler.
9. Kemal Derviş'in ilk işi Merkez Bankasını tekrar bankerlere, geri kazandırmak idi. Rahmetli Süleyman Demireli aşamadılar. Merkez Bankası ÖZERK olsun kuralını kabul ettirdiler. BANKALARIN DIŞ BORCUNA KARŞILIK HAZİNEYİ KEFİL YAPTILAR. Yüklü miktarda, IMF kredi vererek, Türk ekonomisi denetim altına alındı. Batı, o kadar memnun idi ki anlatamam. Tam anlamıyla, sömürge ülkesi olmak üzereydik. Beklenmedik bir olay gerçekleşti.
10. Çin emek yoğun üretim yapıyor ve dünya ekonomisine ucuz sanayi ürünü satıyordu. Ucuz sanayi ürünleri ile, Başta Almanya olmak üzere Batı ülkeleri rekabet edemediler. Türkiyedeki ucuz işçiliğe yatırım yapmak zorunda kaldılar. Önce, bayileri kanalıyla, deneme üretimi yaptırdılar. Başarıyı görünce, üretim tesislerine yatırım yaptılar. Bosh, Yunanistandaki fabrikasını söküp, İstanbula taşıdı. Carrier, soğutma sanayini Alarkao ile birlikte yapıyor. Mercede kamyon fabrikasını Aksraaya getirdi. Ford, hafif ticari araçları İzmitte üretiyor. 2002 de 27 milyar dolar olan ihracat, 2022 de 250 milyar dolara ulaştı.
11. Krizden sonra, Merkez bankasını geri alamayan bankerler, tercih olarak devlet bankalarını satın almaya karar vermişledi. Dönemin Maliye bakanı Unakıtan, Ziraat bankasını da SATARIM diyordu. Karşı çıktım. Piyasa yapıcı bankalar devletin elinde olmaz ise, finansal egemenlik kaybolur diye yazdım. Yazılarıma kulak verildi. Devlet bankalarının özelleştirilmesinden vaz geçildi. Piyasa yapıcı devlet bankalarının özelleştirilmiyor olması, Batı ile hükümetin arasını açmaya yeterli gelmiştir. İlişkiler 2012 yılında koptu.
12.. RT Erdoğan Hükümetleri, IMF'ye olan borcu geri ödeyince, Batı panikledi. Sn. Erdoğan, Romanya ziyaretini yaptığı sırada ''bankalarınızı özelleştirmeyin, özelleştirirseniz finansal özgürlüğünü kaybolur'' mealinde söylem üretmişti. Bu söylem, city of London Bankerleri arasında büyük öfke yarattı. O günden itibaren, bankerlerin dergisi Ekonomist Türkiye hakkında olumlu tek kelime ve makale yayınlamıyor.