EMEK OLMADAN YEMEK OLMAZ
Bazen insanın nutku kesiliyor mu derler, bir şey yazmak için konu bulamaz oluyor,olabilir. Bizde de bazen bu haller oluşuyor. Çalışan biri olsam bile vaktim çoktur, okumaya yazmaya vakit bulabiliyorum. Aynı ortamlarla, aynı insanlarla, aynı konuları konuşup, birbirine bir şey anlatamamaktansa kendi kabuğuna çekilip, kalemi eline alıp, oturup, duygu ve düşünceleri sayfalara dökmek hem amelce, hem de zamanı verimli kullanma bakımından daha iyidir sanırım.
Okumak, okuduğunu anlamak, anladıklarını düşünmek, önceki bilgilerle yoğurarak yeni bir eser ortaya koymak sonra da kamuoyu ile paylaşmak ameli salih olsa gerektir. Bir makale yazmak, bir düşünce etrafında cümleler kurmak, bilimsel konularda eser ortaya koymak sanıldığı gibi kolay bir iş değildir.
Başta noktalama işaretleri olmak üzere, Türkçedeki cümle kurma yöntemlerini iyi bilmeli, geniş kelime dağarcığına sahip olmalı, anlatılmak istenen konuya vakıf olunmalı, okuyucuların anlayanileceği dil kullanabilmeli, konuyu ilgi çekici örnekler vererek daha iyi anlaşılmasını sağlamalı, her şeyden önce okuyuculara katkı sağlamalıdır.
Yazı yazarken konu ile ilgili araştırma yapmalı, üsdatlardan istifade edilmeli, kaynaklar taranmalı, konuya ben ne katabilirim diye düşünülmelidir. Ele alınan konuya bir şey katmıyor da öncekilerin söylediklerini yazarsanız o zaman sadece bir tekrar olur.
Kütüphanelerde çok kitap var. Lâkin çoğu kitaplar biribirinin tekrarı mahiyetindedir. Biribirinin tektarı olan kitaplar bence kuru kalabalıktan ibarettir. Bir kitap da ben yazıyım diyerek yola çıkılmamalı, bu eseri ortaya koyduğumda topluma bir şey kazandırabilir miyim? amacında olmalıyız. Kanaatimce her sahada olduğu gibi bu konuda da büyük israf söz konusudur.
Kuru kalabalıktan kastım kitap çok, muhteva yok, aynı düşünceler farklı cümle kalıplarıyla ortaya konuluyor. Bence mümkünse her konunun kaynak kitapları okunmalıdır. Kaynak kitapların alt kümeleri kabul edilenlere çok da itibar edilip zaman harcanmamalıdır. Üst okuma becerisi olanlar için söylüyorum bunu. Kaynak kitapları okuyup manalar çıkaramayanlar, diğer bir ifade ile avamın okumasını kastetmiyorum. Avam, kaynak kitapların alt kümeleri olan kitapları okuması önerilir.
Tabi ki burada her yazı yazılırken bir emek veriliyordur. Konu mercek altına alınıp incelendiğinde verilen emeğin kalipresi ortaya çıkar. Yazı yazarken bir taraftan düşünmek, bir taraftan evvelindeki bilgilerin doğru hatırlanması, yeni bilgilerle köprü kurulması, ifade becerisi, duygu ve düşüncenin katılmasının sağlanması, elini devreye koyup kelime ve cümlelerin oluşmasıylâ bir yazı ancak ortaya çıkar. Beyin, duygu, düşünce el-göz, zaman, bilgi kalem-kağıt, kaynaklar vs olmadan en basit metin dahi oluşmuyor. Demek ki emek vardır. " Emeksiz ekmek olmaz" demiş atalarımız. Dünyada yapay olarak görülen ne varsa, orada bir emek var demektir. Bir duvara çakılı bir çivi dahi görseniz, o çivinin akledip benim yerim burasıdır, kendimi buraya çakıyım demiyeceği malumdur. O çivide bile insan emeği var olduğu ortaya çıkıyor.
Netice olarak emeğe saygı gösterilmeli, emektar insanlara değer verilmeli, hangi iş ne gibi zorluklarla ortaya çıktığı düşünülmeli, insanlığın faydasına katkı sağlayan her emek alkışlanmakı, emekler arasına mesafe konularak ayırıp yapmamalı, her şeyden önemlisi emek edenin emeğinin karşılığı verilmelidir. Peygamberimiz sav "Emektarın teri kurumadan ücretini veriniz" buyurmaktadır. Bu manada en büyük emek dostu Allah Teâlâ'nın Rasulüdür. Emekçi diye geçinen sol sendikalar sadece emek kelimesinden beslenmektedirler. Emekçiler hakkında bir şey yaptıkları sok . Sadece kuru gürültüden başka bir şey yaptıkları yok efendim.
. Sözlerimi işlediğim konuyla ilgisi olmayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan'ın şu sözleriyle noktalamak isterim:
Psikolojik Savaş" adlı kitabında Nevzat Tarhan şöyle bir örnekten hareketle "modern psikolojik savaş taktikleri"ni anlatır: "Her gün aynı yoldan geçen bir fili düşünün. Fil avcıları yola tuzak kurarak onu çukura düşürürler. Siyah elbise ile gelip iyice döverler.
Bir iki gün sonra bu sefer beyaz elbise giyip onu kurtarırlar. Fil, artık onları kurtarıcı olarak görür." Tarhan'ın örneğinden hareketle geliştirilen psikolojik savaşın toplumsal versiyonunun şu şekilde işletildiğini söylemek mümkün: Önce geniş ölçekli ve derinlemesine işleyen toplumsal bunalımlar yaratmak, ardından "kurtarır" gibi yapıp toplumu kendine bağlamak, daha başka bir deyimle bağımlı hale getirmek. Ekonominin sıkı disiplin altına alınması, arkasından "kredi muslukları"nın bir miktar açılması bize bunu hatırlatıyor mu?
Selametle kalın dostlar
02.12. 2023
M. Cemal TOMAR