EMANET ve MÜMİN.
Mümin ; İman eden,emaneti yüklenen, emin olunan kişi.
Emanet ; Dağların ve taşların kabul etmekten kaçındığı, insana yüklenen kutsal vazife.
Kâlu belâ'dan beri yapılan ilk sözleşme.
"Ben sizin Rabbiniz değil miyim? ilahi buyruğa:
"Evet, sen bizim Rabbimizsin, Şahid olduk" diye emaneti kabul ettiğimiz mücerret dava.
Allah dostlarından biri sadece hatırlatır:
"İlk sözleşmeni hatırla: !
Mümin , şartlar ne olursa olsun Müslümanca Yaşamaya talip olan kişi.
Evet, Emanet ve Mümin.
Emanet; dağlardan ve taşlardan daha ağırdır.
Mümin; dağlardan ve taşlardan daha güçlüdür.
O Emanet ki, Hazreti Peygambere; benim saçlarımı ağarttı dedirtecek kadar ağır ve büyük.
Mümin, yalnızca Allah kul olan.
El-Emin;
Hz. Peygamber Otuz Beş yaşında, Mekke'nin en güvenileni.Mekkeliler El- Emin diye hitap ederlerdi.
İslamiyetten önce Hacer-ü'l Esved taşının yerine konulması anlaşmazlığında,ertesi gün Kabe'nin yanından çıkacak ilk kişi olayımızı çözsün demişlerdi. Ve ertesi gün ilk çıkan O'ydu, "El- Emin" ancak çözer demişlerdi.
İleride yeryüzünün en büyük düşmanları olacak nasipsizlerin bile El-Emin dedikleri, yeryüzünün en güvenileni.
Şehadet cümlesinde iki kavram; "Abduhu ve Resûluhu" yani önce Kul,sonra Resul.
Hz. Peygamber kırk yıl ' Kul ' olarak, yirmi üç yıl ' Resul ' olarak yaşadı.
Kul olmak; "Emrolunduğun gibi dosdoğru ol" ilahi fermana hazırlık.
Hicretten önceki geceye kadar müşrikler değerli eşyalarını Hz Peygamberin yanına bırakıyorlardı.
Ancak ' O' emanete sahip çıkardı. Hicret gecesi
Hazreti Ali, Efendimizin yatağında yatmıştı.
Çünkü görev kutsaldı; 'Emanetleri sahiplerine ver'.
Kendisini öldürmeye gelen Mekkeli müşriklerin emanetlerine sahip çıkan Yüce Peygamber.
Sezai Karakoç sanki burdan ilham almış gibidir ve Genç Müslümana haykırır; "Müslüman; İslamı öyle sağ ve diri/canlı yaşaki seni öldürmeye gelen sende dirilsin".
Tarık bin Ziyad Cebelitarik Boğazını geçince gemileri yakar ve ' Emaneti' İspanya'ya taşır.
Emanet, İ'la'yi Kelimetullahta can bulur.
Eyyûb el-Ensari Hazretlerinin omuzlarında İstanbul surları önünde toprağa gömülür. Neşvü Nema bulur.
Anadolu'ya can suyu olur.
Bazen Müminlerin kılıcında, bazen omuzlarında, bazen dilinde, bazen kalbinde. 'Emanet' kıtalar dolaşır.
Mümin, emanete sahip çıktıkça yer ve gök yoldaşı olur Müminin.
Mümin olmak, imanın gereğini yerine getirmektir, şartlar ne olursa olsun taviz vermemektir.
Kıymetli Yusuf Kaplan'ın dedigi gibi; "Mümin; girdiği yerin şeklini alan kişi değil, girdiği yere şeklini veren kişidir".
Evet, şekil almayan, şekilden şekle girmeyen.
Sadece şekil veren.
Değişen değil, değiştiren kişidir o.
Çünkü o ahlakını Peygamberden almıştır.
Yer ve zamana göre hareket etmez, O Allahın nuruyla bakar, yer ve zamanın ötesindedir onun ufku.
'Müminin ferasetinden sakınınız' mesajı bunun içindir.
"Ufkayolculuk" un farkındadır O.
Ve Cennetten iz taşır Mümin.
'Söz senettir' derlerdi eskiden. Söz, Müminin ağzından çıktığı için senetti aslında.
Kelâm, Kemâlden geliyordu çünkü.
Yaşadığımız bu çağda 'Emanet' sahibine verilmedi. Bundan dolayı emanete ihanet ediliyor.
Emaneti, ancak Mümin yüklenebilir, çünkü Allahtan hakkıyla korkan ve teslim olan O'dur.
Ve son söz; Mümin, emanet sırtına yüklenmiş "Yitik Cennet'ini" aramaktadır.
Arayanlara ne mutlu!