ÇOCUKLUK YILLARIMIZ
İlkokulu birinci sınıfa gittiğim yılları ve sınıfımı hatırlıyorum..İlkokuldan önceki yıllarımdan bazı pasajlar da hatırlıyorum.
Halalarım okula gidiyordu, siyah önlük beyaz yakalık giydiklerini hatırlıyorum. Okulda yaşadıklarını ve yaptıkları derslerden bahsediyorlardı. Onlara çok imrenirdim. Küçük halalarım benden 3-4 yaş büyüktüler. Onlar üçe giderken ben de birinci sınıfa gitmeye başlamıştım. Ablamla beraber aynı sınıftaydık. Burada okuduğum sınıfın bulunduğu bina ile ilgili kısa bir bilgi vermek istiyorum.
Trabzon’un Tonya ilçesine bağlı Turalı mahallesinde bulunan ve 2020 yılında restorasyona alınan Turalı Medresesi 1 yıl sonra restorasyonu tamamlanarak Tonya Belediyesine tahsis edildi.150 yıllık tarihe sahip Turalı Medresesi devir teslim işlemlerinin ardından müze olarak turizme kazandırılacak. Yöre sakinleri ise tarihi restorasyonu tamamlanan Turalı Medresenin turizme kazandırılmasını ve bölge ekonomisine katkı sunmasını istiyor.
İşte burada bahsedilen bu medresede ilkokul birinci sınıfını okumuştum. Diğer sınıflar az yukarda bulunan Turalı İlkokulu' ndaydı. Tonya'nın Sayraç Köyü'nden olmamıza rağmen Turalı Möyü/ mahallesi bize daha yakın olduğundan bütün kardeşlerim ve iki halam burada ilkokulu okudular. Okul müdürü de yabancı biri değildi. Büyük babamın ikinci eşinin küçük erkek kardeşi Mustafa Öztürk'tü. Vefat etti, Allah Teâlâ rahmet eylesin. Bizim zamanımızda orada görev yapan öğretmenlerden İbrahim, Kemal Günaydın'lar (iki kardeş öğretmen) hayattalar. Ömer Öztürk Hoca da hayattadır
Tabi bu arada Ahmet Bektaş öğretmenimiz de sağdır. Bu ara açık kalp ameliyatı oldu. Kendisine şifalar dilerim.
Biz ilkokula başlamadan üretime katkı sağlıyorduk. Nasıl mı? Çalışan büyüklerimize öncelikle su taşımakla, ineklerin peşine gidip inek beklemekle, büyüklerimizin yaptıkları yalıkların bir kısmını taşımakla, ormanda kesilen ağaçların dallarından sürüklemekle, yerden meyve toplamakla, ot dağıtmak ve toplamak ve yardım etmekle, çalıştırdığımız ustalara hizmet etmekle üretime katkı sağlıyorduk.
Hiç unutmuyorum: Komşumuz Ayşe Teyze ( Ayşe Dangura); " Ne oluyor Nuri, küçük büyük bütün aileni işe koşuşturmuşsun" deyince; babam Nuri'nin cevabı hazırdı:
" Sofraya bunlarla beraber oturmuyor muyuz? diye cevap vermişti.
Sofraya oturuyorsan çalışmalısın, yediğinin hakkını vermelisin. Aksi halde başkasına yük oluyorsun manası çıkar bundan.
Bir defasında babam çarşıya gitmişti. Fırsattan istifade o gün buyurulan işi yapmayıp mahalleye gezmeye gitmiştik. Akşam Nuri Baba anneme sorar. " Bu çocuklar bugün hangi işi yaptılar" diye... "Bunlar bugünü mahallede gezerek geçirdiler" cevabını alınca Nuru babam:
- Bunlara akşam yemeği vermeyeceksin, nerede vakit geçirdiler ise orada gidip karınlarını doyuracaklar, demişti. O zamanlarda anlayış buydu. Biz böyle bir dönemin nesilleriyiz. Hamurumuza o zamanın havası-suyu, geleneği- göreneği bulaşmıştı. O zamanın kalıntıları yüreğimize işlenmişti. Yaparak ve yaşayarak terbiye ediliyorduk. Terbiye esasen buydu.
İlkokula başlamadan önce dün olmuş gibi hatırladığım bir anektodumu aktarmak istiyorum.
4-5 yaşlarındaydım, hastalanmıştım. Ablam Ayşe de hastaydı. Hastalığımız sebebiyle bizi tarlaya çalışmaya götürmemişlerdi. O derece hastaydım ki; bu hastalık beni öldürecek diye de korkuyordum. İmkânlar o zamanlar yoktu. Doktora götürülmeyen binlerce çocuk o ölüyordu. Vücut kendi kendini tedavi edenler kurtarıyordu. İki erkek kardeşim daha bir yıl yaşamadan ölmüşlerdi.
Sonra bir duygu belirdi içimde. "Ölürsem günahsız ve masum bir çocuk olarak Rabbime kavuşurum" diye...O duygu bana güç verdi, moral oldu. O dakikalardan sonra iyi olmaya başlamıştım. O küçücük yaşıma rağmen Yüce Allah'ın varlığına inanır olmam taktire şayandır. O zamanı ve anı aynen hatırlıyorum. Evimizin modeli ve ahşaptan kaplı odaları gözümün önüne geldi şimdi.
O zamanlar okul ile aileden eğitim alıyorduk. Dış çevrenin ve basının etkisi çok azdı. Büyüklerimizin uygulamalarını aynen taklit ediyorduk.
Toplumda aynı zamanda otokontrol sistemi vardı. Bir yaramazlığımız vaki olduğunda büyüklerden biri görse ikaz ederdi. Biz de utanırdık. Karşı gelmezdik. Yaramazlıklarınız ailemize iletilirdi. Gerekli tetbirler alınırdı. Hırsızlığa arsızlığa meydan verilmezdi.
İlkokulu 16 öğrenci ile bitirmiştik. Tüm arkadaşlarımın isim ve soyatlarını ve okul numaralarıyla beraber hatırlarım. 5-6 kişiyle hiç görüşemdik. En sevdiğim ders matematikte. Dört işlemli problemleri zihnimden çözerdim. İmam-Hatipe gittik. Orta ve lisede mesleki derslerin dışında iyi bir eğitim alamadık. Yoksa başka yerlerde onlarca arkadaşımla olabilirdik. Çocukluk yıllarimdan bir demet sundum. Devamı gelir inşallah. Selâm ve dua ile ..
21.01.2025