Dün komşumuz Yunanistan'da erken seçimler yapıldı ve Miçotakis önderliğindeki muhalefet partisi Yeni Demokrasi, Çipras'ın Sryza'sına %10 fark atarak seçimi kazandı. Tek başına hükümet kuracak çoğunluğu elde etti. Altın Şafak başta olmak üzere ırkçı neo faşist partiler oy kaybetti. Barajı geçememe ihtimalleri var. Klasik sola gelince; PASOK önderliğindeki KINAL ittifakının %6-8 arası, Yunan Komünist partisinin (KKE) ise %5-7 arası oy alması bekleniyor.
Siyasi partiler muhalefet olmak için değil, iktidar olmak için kurulur. Halk onların görüşlerini benimserse, daha doğrusu onlar halkın taleplerini dillendirebilir ve iktidara geldikleri takdirde bunları gerçekleştirebileceğine halkı inandırabilirse onları iktidara getirir. İktidarda sınar. Seçim kampanyası ile uyumlu işler yaptığını görürse devam ettirir. Yoksa değiştirir. Çipras halkı kendisine inandırmayı başarmıştı. Ama sınavdan iyi not aldığı söylenemez. Öyle olmasaydı karnesi kırık gelmezdi.
Sryza 'yeni sol' olma iddiasında bir parti olduğundan onun bu deneyimini önemsiyorum ve değerlendirmeye tabi tutulması gerektiğini düşünüyorum. Aslında bu 'sol' tanımının artık mevcut duruma uygun düşmediğini bir kaç kez yazdım. Fakat önemli bir kesim, özellikle sol gelenekten gelenler, 'ille de Roman olsun' türküsündeki gibi sol olsun da isterse çamurdan olsun anlayışına nostaljik bir takıntıyla bağlı olduklarından bu tanımla yola devam etmek daha doğru olur.
Sol politikalar 'üretim' değil, paylaşım temelliler. Halbuki Yunanistan'ın günlük yaşamında öne çıkan şey, üretimle ilgili konulardan kaynaklanan sorunlardı. Yunan ekonomisi karaya oturmuş, çırpınıp durmaktaydı. Haksızlık etmeyeyim Çipras Yunanistan'ı zor bir döneminde teslim aldı. Üstelik tek başına hükümet kuracak çoğunluğa da sahip değildi. AB ci hükümetler Yunanistan'ı Avrupa Birliğine soktuktan sonra birlikten alınan fonları aç gözlülükle büyük burjuvazi ile kendi aralarında paylaşmış, piyasaya bol para pompalayarak halkı da israfa alıştırmış bunun sonucunda paralar har vurulup harman savrulduğundan ülke devasa bir borcun altına girmiş, bırakın borcun faizini, taksitleri bile ödeyemez hale gelmişti. Halkın bankamatiklerden para çekmesi bile bir süreliğine durdurulmuştu. Anlayacağınız Yunanistan iflas noktasında idi.
Sryza işte bu şartlarda boyundan büyük laflar ederek halkın desteğini kazandı. Sırf halk bunları duymak istiyor diye yapamayacağı şeyler söyledi. Güya AB ye posta koyacak, borcu reddedecek, Yunan halkını bu büyük yükün altından kurtaracaktı. Tabi bunu yapamadı. Hayat öyle işlemiyordu ve Çipras'ın elinde ne bunu yapabilecek güç ne de irade vardı. O da kısa sürede kafa tutamayacağını anladığı AB ve onun Patronu Almanya'ya boyun eğmeği seçti. Böylece ikinci yanlışını yapmış oldu. İlk yanlışı ise aşırı sağcı bir partiyle koalisyon kurmasıydı.
Peki Çipras'ın başka seçenekleri var mıydı? Bence vardı. Koalisyon için farklı partileri deneyebilir, daha uyumlu çalışacak başkasını biraz taviz vererek bulabilirdi. O kadar kabadayılıktan sonra AB ile olan müzakerelerin boyun eğme ile sonuçlanacak bir yola girmesine ve enkazın bütün yükünün halkın üzerine yıkılmasına izin vermeyebilirdi. Halk bunları unutmaz; not alır. Nitekim daha işin başında kendi partisinden bazı yoldaşlarını kaybetti. Bu yolu onaylamayanlar hükümetten hatta partiden ayrıldı.
Çipras Türkiye ile iyi komşuluk ilişkilerini benimseyecek gibi işe başlamıştı. Ama kamuoyu desteğinin azaldığını gördükçe milliyetçiliği öne çıkararak hasmane bir tutum almaya başladı. Bunda iktidar ortağının da büyük etkisi oldu. Çipras'a bunu yaptıran Doğu Akdeniz hidrokarbon yakıtları rezervleridir. Çipras bu rezervlerde gözü olan devletlerle anlaşarak Türkiye'yi ve Kuzey Kıbrıs'ı devre dışı bırakma yolunu seçti. Bu da Türkiye ile olan sorunları derinleştirdi. Gerçi bu yaklaşım milliyetçi eğilimi ağır basan Yunan kamuoyunda oy kaybetmesine katkı yapmamıştır. Hatta darbecileri vermeme kararı ile takdir de toplamıştır ama seçmene güven vererek seçim kazanan ve yaptıklarıyla bu güveni pekiştirip süreklilik sağlayan bir iktidarca yönetilen Türkiye'nin dostluğundan ve deneyimlerinden yararlanma imkanından mahrum kalmıştır. Türkiye onun, egemenlik haklarından tavizler vererek anlaştığı ülkelerle, egemenlik mücadelesi vermeyi seçmişti. Çipras üstelik bu mücadelesinde Türkiye'nin karşı safını seçti.
Benim gözümde hatalarına rağmen Çipras, Yunanistan'ı içine düştüğü bataktan çıkarmayı başarmış ve bu günkü görece durağan konumuna getirmiş olması nedeniyle hiç de başarısız değildir. Ama Yunan halkı benim gibi düşünmüyor. Bunu dün gösterdi. İktidara gelmişseniz halkı fedakarlığa değil, sürekli olarak gelişmeye yönlendirmek zorundasınızdır. Bunu yapamazsanız ya da tökezlerseniz halkın sizi hoş görecek hali yoktur. Çipras önemli bir iş başarmış olabilir. Ama bu, seçimleri yeniden kazanmasına yetmedi. Tam tersine yapamadıkları yüzünden yenildi. Belki de yapamadıklarından dolayı halk onu hoşgörü ile karşılayabilecekti. Ama yapmaya niyeti olmadığına hükmetti ve başka bir alternatifi denemeye karar verdi. Sanki İstanbul seçimleri de böyle olmuş olabilir mi acaba?