Kıymetli dostlarım, bu kıymetli ve güzel insanı çok severdim ; onun konuşma tarzında, ifâdelerinde, hiddetinde ve kadere teslimiyetinde..., kendimi bulurdum. Evet, o "bizden" biri idi ; yer sofrasında yemek yiyen, ayakları çamura bulaşmış, ta çocukluğunda bile seküler/lâik/Kemalist zihniyetin zulmüne uğramış bir insan idi.. Ben de ortaokul sıralarında iken, "Ege Adaları" dediğim için, bir öğretmenden dayak yemiştim ; orada söylemem gereken şey, "Yunan Adaları" olmalı imiş, bundan dolayı dayağı haketmişim !...
Bizzat sohbetinde bulunma şerefine nâil olamadım amma, LOZAN ZAFER Mİ HEZİMET Mİ isimli çok meşhûr ve muhteşem eserinin ilk cildinin ilk sayfasına, kendi el yazısı ile imzasını attığı kitabına sahibim, elhâmdülilâh.
Kıymetli dostlarım, bendeniz çok hızlı okurum ; 550 sayfalık bir kitabı iki günde okuduğum da olmuştur. Fakat LOZAN ZAFER Mİ HEZİMET Mİ isimli eserin ilk kitabını - 260 sayfa idi o zaman, sene 1974, 15 yaşındayım - ancak 2 ay'da okuyabilmiştim. Niye ? Çünkü 5 sayfa veya 10 sayfa okuyorum, ağlamaktan devam edemiyorum... Bu minvâl, ancak 2 ay'da bitirebilmiştim.
........
Merhûm büyük üstâdımızın, You Tube'da çok videoları var ; zaman zaman seyrederim, bilmediğim birçok hususta bilgi edinirim. Bu gece de Ahmet Davutoğlu ve Bülent Arınç hakkındaki videolarından sonra, aşağıda yorum kısmında verdiğim videosuna takıldım (1 saat 56 dakika) ve adetâ "nefes almadan" izledim. Burada verilen son derece mühim bilgilerden, sizleri haberdâr etmemin, üzerime vecibe olduğu kanaati hâsıl oldu.
Kıymetli dostlarım, bu kıymetli insan hem âlim, hem de ârif'tir ki, bu iki meziyeti nefsinde mecz'eden insan pek nâdirdir. Mâmaâfih, yüksek meziyet ve hasletleri, bunlardan ibâret te değildir ; son derece nezih ve fasih ve beliğ bir lisânı vardır. Sohbet ederken, aynı zamanda "Türkçe işte böyle tasarruf ve tekellüm ve telâffûz edilir" dersini verir. Tabii, bunu böyle açıkça söylemez amma, siz bu dersi kalben ve fikren ve zihnen alırsınız, hayran olursunuz.
Karşınızda, hem hikmetli sözleri, nükteleri, lâtifeleri, inci tâneleri gibi peşpeşe dizen, lisânı ile bakışları birbirini teyid ve tasdik eden, harbî / hasbî / âlim / ârif bir hatip..., hem de çifte kılıç ile cenge çıkmış bir fedâî / serdengeçti / deli görürsünüz..
Evet, dudakları arasından sâdır olan ile "beden dili" birbirini kuvvetle ve samimiyetle teyid ve tâsdik eder. Tavırlarında ve bakışlarında ve ses tonunda ve hatta sesinin frekansında bile zerre kadar sûnî'lik (yapmacıklık, samimiyetsizlik, riyâ) yoktur. Böyle birşey olsa, hemen hissedersiniz. Hakikaten, seküler/lâik/Kemalist cenâhın önde gelenlerine ve benim "Daltonlar" diye târif ve tâvsif ettiğim insanlara bir bakınız ; gece-gündüz tiyatro sahnesindeler ; bütün hâl ve hareketleri, sözleri, gözleri, bakışları, el hareketleri..., hepsi "rol icâbı" !...
Merhûm üstâdın kıymetini ve büyüklüğünü bilmeyen, anlamayan, idrak ve ihâta edemeyen bazı ahmaklar ve nâdânlar ve nasipsizler "deli Kadir" diyorlar ya... aslında onların bu sözleri, o kelimenin "gerçek mânâsı" itibârı ile doğrudur.. Evet, Osmanlı ceddimiz zamanında "deli"lik, aslında bir akıl noksanlığı değil, büyük bir meziyet'tir ve pâye'dir ; ve bu pâye, herkese de tevcih edilmezdi, verilmezdi.. Ancak harplerde en yüksek derecede gözüpeklik / cesâret / fedâîlik gösterenlere "deli" denilirdi..
Kadir Mısıroğlu, işte bu mânâda, son asırda fikir planında yetişmiş en büyük delilerimizden birisidir. Bütün hayatını, târihçilik sahasında Din-i Mübin-i İslâm'a vakf'etmiş bir büyük "deli"dir.. Ve şâhsî kanaatim, aynı zamanda da "veli"dir. Fakat kendisi bu istikamette hiçbir beyan ve hatta "imâ"da dahi bulunmadığı gibi, kendisine bu şekilde yaklaşılmasından da hiç hoşlanmamıştır. Yanlış anlaşılmasın, velâyet makamına karşı olduğundan değil, "ucb"a düşme korkusundan dolayı...
Kıymetli dostlarım, bu büyük insanın kıymetini ve yaptığı hizmetlerin ehemmiyetini ve büyüklüğünü anlatmaya bizim tâkatimiz yetmez. Arapça, Farsça, Osmanlı Türkçesi, Fıkıh, Akaid, Tefsir, Siyer, Hadis gibi temel ilimlere hakkıyla vâkıf ve hâkim olmakla berâber, asıl gayretini teksif ve eser telif ettiği saha, "Târih"tir. 64 kitap telif etmiştir ki, bazıları 2 veya 3 veya 4 kitap halindedir. Onu tenkid edenlerin sarıldıkları tek argüman "bizi yönetenler Yunanlar olsaydı, bu kadar şenâeti ve bu kadar zulmü ve bu kadar ahlâksızlığı yapamazlardı, yapmaya cesâret edemezlerdi" mânâsına gelen sözleridir. Bu sözlerin öncesini ve sonrasını kesip/kırpıp 'alın bakın size Kadir Mısıroğlu ! Bizi keşke Yunan yönetseydi' diyor, vatan hâini !" diye, bu kıymetli insanın sözlerini eğip büküp çarpıtıyorlar ! Halbu ki, merhûm üstâdın "Yunan Zulmü - Türk'ün Siyah Kitabı" isimli, tam 405 Sayfalık bir eseri vardır ; Yunan'ın bütün zulümlerini, gaddarlıklarını, şirretliklerini, hayâsızlıklarını ve arsızlıklarını, delilleriyle ortaya koymuştur.
Evet, bu kıymetli insana böyle hayâsız bühtan ve yakıştırmalarda bulunanlar, LOZAN'da Milletin bütün mâddî ve mânevî hakkını ve hukukunu İngiliz'e ve Yunan'a teslim edenlerin ve onların tanrılarını ve tanrıçalarını ve edebiyatlarını bize ders olarak okutanların heykelleri karşısında saygı ile eğiliyorlar !!! Ve minel garaib...!
Kıymetli dostlarım, sizden şunu istirhâm ediyorum ; bir akşam vakti veya ne zaman müsâit olursanız, arkadaşlarınızı veya ailenizi toplayın, yorum kısmında verdiğim videoyu, başından sonuna kadar dikkatle seyredin lütfen. Video 1 saat 56 dakika sürüyor, burada sâdece başlıkta belirtilen hususlar değil, daha başka birçok hususta bilgiler veriliyor. Bilhassa, "gâvurdan daha gâvur" Fetulla Gülen hakkında verdiği bilgiler, son derece dikkate şâyândır ; seyredin ve nasibinizi alın inşallah.
Cenâb-ı ALLAH (C.C.) bu büyük mücâhide râhmet ve mâğfiret eylesin ve mekânı Cennet olsun ve bizi de komşu eylesin.
Selâm ve dua ile.