Resûlullah (s.a.s.):
“Bu sûre, neredeyse dînin tamamını ihtivâ eder” buyurmuştur. (Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’ân 2/2876
Bakara :228: Geri dönülebilir talâk ile boşanan kadınlar, üç âdet müddetince bekleyip kendilerini gözetlemelidirler. Eğer Allah’a ve âhiret gününe inanıyorlarsa, Allah’ın rahimlerinde yarattığı hayız hâlini veya hamileliği gizlemeleri kendilerine helâl değildir. Eğer barışmak ve aralarını düzeltmek isterlerse kocaları, bu süre içinde onları geri almaya başkalarından daha çok hak sahibidirler.
Erkeklerin hanımları üzerinde hakları olduğu gibi, hanımların da kocaları üzerinde meşrû hakları vardır. Ancak erkekler kadınlara göre bir derece daha fazla hak sahibidirler. Allah, kudreti dâimâ üstün gelen, her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam olandır.
TEFSİR:ömer çelik tefsiri.
اَلطَّلَاقُ (talâk), belli sözlerle evlilik bağını kaldırmak ve çözmek demektir. Bunun geri dönülebilir olanı vardır ki bu fıkıhta “ric‘î talâk” denilir. Bu, yeniden mehir ve nikaha gerek olmaksızın koca boşadı
hanımıyla normal evlilik hayatı dönme i
Bir de geri dönülemeyeni vardır ki bu da talâk”tır. Bu ise, yeni bir mehir nikahlanmadıkça normal evlilik hayatına dön bırakmayan onu
Nikah altında olduğu halde kendileriyle ilişkide bulunulmamış kadınların, boşanmaları durumunda iddet beklemeleri gerekmez. (bk. Ahzâb 33/49) Herhangi bir sebeple hayız görmeyen kadınların bekleme süreleri üç ay, hâmile kadınların iddeti ise rahimlerinde bulunan çocuğu doğuruncaya kadardır. (bk. Talâk 65/4) Câriyenin iddeti ise iki hayız veya temizlik süresidir. (Ebû Dâvûd, Talâk 6)
Dolayısıyla âyette bahsedilen “boşanmış kadınlar”dan maksat, kendileriyle nikah sûretiyle cinsî münâsebette bulunulmuş, hayız gören, hür ve geri dönülebilir talâkla boşanmış kadınlardır. Bunların bekleme süreleri Hanefilere göre üç hayız müddeti, Şafiilere göre ise üç temizlik müddetidir. Bu ihtilaf, اَلْقُرُوءُ (kurû’) kelimesinin hem “hayız” hem de “temizlik” mânasına gelmesinden kaynaklanmaktadır.
İddet beklemenin hikmeti, boşanmış olan hanımda kendisini boşayan kocasından bir çocuk olup olmadığını tespit ederek nesli korumaktır. Bu sebeple boşanmış kadınlar, bu bekleme süresi içinde kendilerini gözetlemeli, hayız veya hamilelik durumlarını yakından takip etmeli ve Allah Teâlâ neyi takdir buyurmuşsa ondan herhangi bir şeyi kesinlikle gizlememelidirler. Doğru olanı söylemelidirler. Mü’min olmanın, Allah’a ve âhirete inanmanın gereği budur.
Diğer taraftan kocalar, pişmanlık duyarlar, hanımlarıyla aralarında bulunan sürtüşmeyi düzeltmek ve onlara iyilikle muamele etmek niyetiyle yeniden evliliğe dönmek isterlerse, bekleme müddeti içinde hanımlarına dönüp onları tekrar nikâhları altına alma hakkına sahiptirler.
İddet müddeti içinde bunda herhangi bir problem yoktur. Fakat boşanmış kadınlar iddetlerini tamamlamış olurlarsa, eğer üçüncü defa boşanmamış iseler, bu durumda evlilik hayatına dönebilmek için kadının da bunu istemesi gerekir ve yeniden mehir belirlenerek nikah kıyılır.
Her iki durumda da, aile hayatının devamını sağlamak ve çocukların haklarını korumak gibi hikmetlere binâen diğerlerine nispetle eski kocalara öncelik verilmiştir.
İslâm dinine göre koca ile hanım arasında karşılıklı yerine getirilmesi gereken bir takım haklar ve sorumluluklar vardır. Bunlar, erkeğin ve hanımın sahip oldukları istidat ve kabiliyetleri, fizikî ve ruhî durumları, aile ve ictimâî hayat içindeki konumları dikkate alınarak ehliyet, adâlet ve hakkaniyet ölçüleri içerisinde dengeli bir şekilde taksim edilmiştir.
Evlilik hayatının sıhhatli yürüyebilmesi, ailenin bir huzur ve saadet mekânı hâline gelebilmesi için bu sorumlulukların titizlikle ifâ edilmesi zaruridir. Hülasa etmek gerekirse koca hanımının mehrini verecek, meşrû çerçevede nafaka ve meskenini temin edecek ve ona en güzel şekilde davranmaya gayret gösterecektir.
Haklarını koruyacak, zulüm ve haksızlık yapmaktan uzak duracaktır. Aynı şekilde hanım da kocasına itaat edecek, iffetini koruyacak ve çocuklarını İslâm ahlâkı üzere terbiye edecektir. Erkek ve hanım, evlilikten beklenen hedefleri gerçekleştirmek üzere ortak hareket etmelerine rağmen, hak itibariyle erkeklerin hanımlar üzerinde bir derece üstünlükleri bulunmaktadır.
Erkeğin fizikî gücünün hanımınkinden üstün olduğunda şüphe yoktur. Yine erkek ve hanımın kalbî ve ruhî yapıları birbirinden farklılık arzettiği gibi, biyolojik yapılarında da belirgin farklar mevcuttur. Buna bağlı olan hak ve sorumluluklar da farklıdır.
Meselâ aile düzeninin tesisi ve evin geçiminin sağlanması hususunda birinci derecede sorumluluk erkeğe aittir. Buna dayalı olarak erkeğe verilen hak da bir derece fazla olmuştur. Bu hak Nisâ sûresi 34. âyette açıklanan “kavvâmlık” yani “koruma ve idâre etme” hakkıdır.
Resûlullah (s.a.s.):
“Bu sûre, neredeyse dînin tamamını ihtivâ eder” buyurmuştur. (Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’ân 2/2876
Bakar 229: Boşamadan iki defa geri dönülebilir. Bundan sonra erkeğin vazîfesi ya güzelce geçinmek veya tatlılıkla ayrılmaktır. Ey kocalar! Boşanma durumunda, daha önce kadınlarınıza vermiş olduğunuz mehir ve hediyelerden hiçbir şeyi geri almanız size helâl değildir.
Ancak karı koca Allah’ın koyduğu ölçülere riâyet edemeyeceklerinden endişe ederek boşanmak isterlerse durum değişir. Ey hakemler, veliler! Karı kocanın Allah’ın koyduğu ölçülere riâyet edemeyeceklerinden endişe ederseniz, bu durumda kadının, kocasından aldığının bir kısmını boşanmak için ona geri vermesinde, erkeğin de bunu almasında ikisine de bir günah yoktur.
Bunlar Allah’ın belirlediği sınırlardır, sakın bu sınırları aşmayın. Kim Allah’ın koyduğu sınırları çiğnerse, işte onlar zâlimlerin tâ kendileridir.
TEFSİR:ömer çelik tefsiri.
İslâm boşama hakkını erkeğe vermiştir. Tarafların anlaşmasına bağlı olarak bu hakkın kadına verilmesi de mümkündür. Yine İslâm, boşama sayısını üçle sınırlandırmak sûretiyle, câhiliye dönemi zulümlerinden biri olan kadının sınırsız boşanıp geri alınma hakkını kocanın elinden almıştır.
Buna göre kocanın üç boşama hakkı vardır. Bunlar kadının temizlik hâlinde olacak ve bir temizlik müddeti içinde ancak bir kez boşama mümkün olabilecektir. (bk. Müslim, Talâk 1 vd.)
Geri dönülebilir talâkla hanımını iki kez boşayan koca, bundan sonra ya onu iyilikle nikahı altında tutmalı veya iddet müddeti bittiği halde hanıma dönmemek sûretiyle onu güzellikle serbest bırakmalıdır.
Ona malî haklarını tam olarak ödemeli ve onu kötülükle yâd edip insanları ondan nefret ettirmeye çalışmamalıdır.
Erkeklerin, nikah sırasında hanımlarına verdikleri mehirden, daha sonra onlara verdikleri mal ve hediyelerden az veya çok herhangi bir şeyi geri almaları helâl değildir. Verdiklerini almaları caiz olmadığına göre, hanımların diğer mallarından almaları ise asla caiz olamaz.
Kocalar buna tenezzül etmemeli, hanımlarına baskı yaparak boşama bahanesiyle verdiklerini geri almaya ve onlardan istifade etmeye kalkışmamalıdırlar. Böyle bir teşebbüs, kesinlikle haramdır. Bu hususta şu âyet-i kerîmeler de dikkat çekicidir:
“Eğer siz bir eşi boşayıp da yerine bir başka eş almak isterseniz, boşadığınız eşe yüklerle mehir vermiş olsanız bile, ondan hiçbir şeyi geri almayın. Yoksa siz fuhuş yaptı diye eşinize iftira ederek ve apaçık bir vebâl yüklenerek mi verdiğinizi geri alacaksınız?” (Nisâ 4/20)
“Onlar apaçık bir hayâsızlık yapmadıkça, kendilerine verdiğiniz şeylerin bir kısmını geri almak için onları sıkıştırmayın…” (Nisâ 4/19)
Fakat tefsirini yaptığımız âyet-i kerîmede bir istisnâ bulunmaktadır. Eğer karı koca, Allah’ın evlilikle ilgili ölçülerini, emir ve yasaklarını yerine getirememekten, karşılıklı hakların ihlâlinden endişe ederler ve hatta gayr-i meşrû yollara düşmekten korkarlarsa bu durumu ayrı değerlendirmek gerekir. Bu noktada hâkimlere ve yetkili şahıslara söz düşmektedir.
Eğer yetkili şahıslar, erkek ve hanımın Allah’ın ölçülerine riâyet edememelerinden endişe duyar ve bunun da bir kısım alâmetleri görünmeye başlarsa, bu durumda kadın, nikah bağından kurtulmak için boşanma karşılığında gerek mehir gerekse başka mallarından kocasına bir bedel ödeyebilir. Bunda ne verdiği için hanıma ne de aldığı için kocaya bir günah terettüp etmez. Bu şekilde meydana gelen boşanmaya fıkıhta اَلْمُخَالَعَةُ (muhala‘a) denilmekte olup, yeni bir nikah yapmadan eşlerin birbirine dönüşüne imkân vermez. Bununla alakalı olarak asr-ı saadette şöyle bir hâdise cereyan etmiştir:
Sâbit b. Kays’ın hanımı Resûlullah (s.a.s.)’e gelerek: “Ey Allah’ın Rasûlü! Sâbit b. Kays’ın ne dinine ne de ahlâkına bir şey diyeceğim var. Fakat müslüman olduktan sonra tekrar küfre dönmek istemiyorum. Çünkü, artık ona katlanacak tâkatım kalmadı” dedi. Efendimiz: “Bahçesini geri verecek misin” diye sorunca kadın “Evet” dedi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz Sâbit’e. “Bahçeyi kabul et ve onu boşa” buyurdu. (Buhârî, Talâk 12)
Nihâî boşanmayı ve ondan sonraki durumu beyân etmek üzere de şöyle buyruluyor:Resûlullah (s.a.s.):Bu sûre, neredeyse dînin tamamını ihtivâ eder” buyurmuştur. (Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’ân 2/2876
Bakara 230: Şâyet koca eşini üçüncü kez boşarsa, artık o hanım bir başka erkekle bilfiil evlenip boşanmadıkça tekrar eski eşiyle evlenmesi helâl olmaz. Eğer onu ikinci kocası da boşarsa, Allah’ın koyduğu ölçülere riâyet edebileceklerine inandıkları takdirde eski karı kocanın yeniden evlenmelerinde bir günah yoktur. İşte bunlar Allah’ın, önemini bilecek ve gereğince amel edecek bir toplum için açıkladığı ölçülerdir.
TEFSİR:(ömer çelik)
Âyete göre erkeğin, hanımını iki talâkla boşadıktan sonra, üçüncü bir kez daha boşadığı takdirde, artık ne ric’at yoluyla ne de yeni bir nikah akdiyle ona dönmesi mümkün olabilir. Ancak bu kadın başka bir erkekle sahih bir nikahla evlenir, onunla birlikte olur, vardığı ikinci koca da onu boşarsa, bu takdirde eski karı-kocanın tekrar evlenebilme imkânı doğar. Eğer Allah’ın koyduğu ölçülere riâyet edebileceklerse bunların tekrar evlenmelerinde ikisine de bir günah yoktur.
Âyette “nikah” kelimesi mutlak olarak kullanılmıştır. Bundan pek çok âlim, nikah akdiyle beraber cinsî münasebetin de vuku bulması gerektiği hükmünü çıkarmışlardır. Çünkü Allah Resûlü (s.a.s.)’in bu yönde bir açıklaması vardır. Rivayete göre Rifâa isimli sahâbînin hanımı, Resûlullah (s.a.s.)’e gelerek:
Yâ Resûlallah! Rifâa beni üç talâkla boşadı. Sonra Abdurrahman b. Zübeyr benimle evlendi” dedi ve yeni kocasından bir kısım şikâyetlerde bulundu. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (s.a.s.) tebessüm ederek: “Tekrar Rifâa’ya dönmek istiyor musun?” diye sordu. Kadın, “Evet”, deyince Peygamberimiz cinsî münasebetiş kastederek: “Fakat, sen ikinci kocanın balcağızından, o da senin balcağızından tatmadan bu mümkün olmaz” buyurdu. (Buhâri, Talâk 4)
Gelen âyetlerde ise boşanma ile alakalı diğer bir kısım hükümler şöyle beyân edilmektedir:
Nisâ Sûresi Hakkında
Nisâ sûresi Medine’de nâzil olmuştur, 176 âyettir. İsmini, birinci âyette geçen ve “kadınlar” mânasına gelen اَلنِّسَاءُ (Nisâ) kelimesinden alır. Ayrıca bu kelime sûre boyunca sıkça tekrar edilmektedir. Mushaf tertîbine göre 4, nüzûl sırasına göre 98. sûredir.
Kur’ân-ı Kerîm’in 114 sûresi içinde اَلرِّجَالُ (ricâl) yani “Erkekler” ismini taşıyan bir sûre olmayıp, “Nisâ” ismiyle anılan bir sûrenin olması ve sûrede daha çok kadınlarla alakalı konuların ele alınması, İslâm’ın kadına verdiği değer açısından dikkat çekicidir. Daha önce hep ikinci planda tutulmuş ve hakları yenmiş kadınları onurlandırmanın ve onları İslâm toplumu içinde layık oldukları yere oturtmanın açık bir işaretidir.
Nisa 35: Şâyet karı-kocanın aralarının iyice açılmasından ve artık yuvanın dağılmasından endişe ederseniz, erkeğin ve kadının ailesinden birer hakem belirleyin.
İki taraf da iyi niyetle işi düzeltmek isterse, Allah karı-kocanın arasındaki dargınlığı giderip barışmalarını sağlayacaktır. Şüphesiz Allah her şeyi bilir, kullarının her hâlinden haberdardır.
TEFSİR:ömer çelik tefsiri.
Eğer karı koca arasındaki anlaşmazlık ve geçimsizlik, ayrılık derecesine varacak olursa, bu kez anlaşmazlık iki tarafın ailesinden birer hakeme havale edilir. Hakem olacak kişi akıllı, hükmüne razı olunacak derecede olgun ve ıslah edebilecek yeterlilikte bir kişi olmalıdır. Kadının ve kocanın ailesinden birer hakem seçilmesinin şüphesiz pek çok sebep ve hikmeti vardır:
Karı-koca arasındaki anlaşmazlıkları en iyi akrabaları bilir.
Aralarını birleştirmeyi en çok onlar ister.
Taraflar şahsî meselelerini kendilerine rahatlıkla anlatabilir.
İki tarafın da, onların vereceği hükme razı olması kuvvetle muhtemeldir.
Hakem tayin edecek merci, devletin ilgili makâmı olmakla birlikte, bu durum karı-kocanın bizzat hakem tayin etmelerine mani değildir. Bir hakemin koca, diğerinin de kadın tarafından olmasının bağlayıcı olup olmadığı hususu tartışmalı olduğu gibi, hakemin salahiyeti de tartışmalıdır.
Kimi âlim ve müçtehidler hakemin hükmünün hâkiminki gibi olacağını, yani bundan sonra evlilik bağının devam edip etmemesine hakemin re’sen karar verebileceğini söylerken, aralarında Ebû Hanîfe’nin de bulunduğu daha az sayıdaki âlime göre, hakemin salahiyeti vekilinki gibidir.
Yani tarafların rızâsı hilafına bir karar veremezler. Buna göre hakemlerin vazifesi tarafların arasını düzeltmek, kusurlu olan tarafı yola getirmek için uygulanacak yöntem ve müeyyideyi belirlemek gibi hususlardan ibarettir.
Asıl mesele aileyi çözülmekten kurtarmak, arayı ayırmak değil, uzlaştırmaktır. Nitekim âyette de “arayı bulmak”an bahsedilmiş, “ayırmak”tan bahsedilmemiş, hakemlerin salahiyeti mevzuu da bu yüzden ictihad konusu olmuştur. Dolayısıyla Allah’ın rızâsı ayrılmakta değil, birleşmektedir.
Seçilen iki hakem gerçekten, iyi niyetle, Allah’ın rızâsını umarak eşlerin arasını düzeltmek isterse, Allah onları buna muvaffak kılar. Gayretlerini bereketli kılar, eşler arasına ülfet ve muhabbet verir. O her şeyi bilir, her şeyden hakkıyla haberdardır, onları buna nasıl muvaffak kılacağını da yine en iyi kendisi bilir.
İster karı-koca, ister diğer bütün insanlar arasında olsun barış ve huzuru teminin yegâne yolu, yakından uzağa ulaşabildiğimiz herkese iyilik yapmaktır. Bununla alakalı şöyle buyruluyor: