(Mango : Tropik bir meyve)
Kıymetli dostlarım, mesele şu :
2015'te MALİ Cumhurbaşkanı ve eşi Amine hanım, TÜRKİYE'yi ziyâret ederler. Amine hanımı da bizim Cumhurbaşkanımız'ın eşi Emine hanım misâfir eder elbette. Sohbet esnâsında Amine hanım der ki : "Bizim ülkemizde bol miktarda mango yetişiyor, fakat bu meyve çok çabuk bozulduğu için, başka ülkelere satamıyoruz." Emine hanım da ona "mangoyu kuruturlar ise, daha uzun müddet muhafazasının mümkün olacağı" tâvsiyesinde bulunur.
Emine hanımefendi, MALİ Cumhurbaşkanı'nın eşi ile arasında geçen bu konuşmayı, Yeni Şafak gazetesinin, kendisi ile yaptığı bir mülâkat'ta açıklar. Bu mülâkat, aynı gazetenin Pazar Eki'nde 29 Mart 2015'te yayınlanır.
Aradan 7 sene geçtikten sonra bu "mango kurutma" meselesi, sağından solundan kırpılarak, aslından saptırılır ve karşımızdaki profesyonel tasmalı/güdümlü "Zillet İttifakı" tarafından, sanki yeni birşey imiş gibi sosyal medyada yeniden tedâvüle (dolaşıma) sürülür..
Herşeyin zam'landığı ve insanlarımızın bu durumdan epeyce rahatsız olduğu şu zamanda, böyle "aslından saptırılmış" bir paylaşımın servis edilmesindeki maksat, çok açıktır :
Yani demek istiyorlar ki, "ey vatandaş, sen portakalın elmanın bile yanına yaklaşamaz iken, SARAY mango meyvesi ile besleniyor !... Sen hiç mango yedin mi ey vatandaş ?!"
Şu yapılan işe fitne mi dersiniz, iftirâ mı dersiniz, ajitasyon mu, provokasyon mu... her ne dersiniz bilemiyorum amma, bana kalırsa, "hepisi" !...
Aynı çarpıtma ve saptırmayı, YİD (Yap İşlet Devret), Abdullah Öcalan'ın mektubunun TRT'den okunması, Oslo görüşmeleri, Çözüm süreci, Rahip Brunson'ın tâhliye edilmesi, Doğu Türkistan... gibi, vatandaşlarımızın çoğunun "arka planını ve teknik ayrıntılarını bilmediği" meselelerde de yaptılar, yapıyorlar ve etkili de oluyorlar maâlesef..
Oslo görüşmeleri hâriç, diger konularda uzun paylaşımlar yapmıştım, sayfamda geriye gidilir ise görülecektir inşallah.
Onların bu söyledikleri yalanlara, attıkları iftirâlara, yaptıkları çarpıtmalara / ahlâksızlıklara / alçaklıklara / şirretliklere hiç şaşırmıyorum elbette.. Onların meslekleri ve meşrepleri ve kendilerine verilen "vâzife" budur !... İhmâl ederler ve yapmazlar ise, bir "kaset operasyonu" ile derhal yerlerinden edilirler ve yerlerine yeni ve "itaatkâr maymunlar" getirilir !
Benim asıl hayret ettiğim ve üzüldüğüm şey, bizim cenâhtan olan veya bizim cenâhtan olmaya yakıştırdığım namazlı / niyâzlı / mütedeyyin bir kısım insanlarımızın da, bu fitne / iftirâ kampanyaları karşısında, gazel yaprakları gibi savrulmaları ve âdetâ tuz-buz olmalarıdır..
Başta bu vatandaşlarımız olmak üzere, herkesin dikkatine sunuyorum :
HUCÛRAT SÛRESİ 6. ÂYET-İ KERÎME :
"Ey iman edenler ! Bilmeden birilerine zarar verip te, sonra yaptığınıza pişman olmamanız için, fâsıklardan biri size bir haber getirdiğinde, tâhkik edin (doğruluğunu araştırın)."
......
(Âyet-i Kerîme'de "fâsıklardan" (müslüman, İslâm'ı inkâr etmiyor amma, yoldan sapmış, her günâhı işliyor) bâhsediliyor. Bize böyle fitne / iftirâ haberleri getirenlerin, "fâsıklar" olduklarını zannediyoruz ; yani kendileri hakkında gene de hüsn-ü zan'da bulunuyoruz amma, bunların "kâfir" ve hatta "münâfık" olmaları ihtimâli de vardır. Binâenaleyh, onlardan sâdır olan her habere, kat'iyyen hemen inanmamalı, birkaç ayrı ve itimâd edilen kaynaktan da teyid etmeliyiz.. Ki, buna aynı zamanda "tâhkik" (doğruluğunu araştırma) deniliyor.)
........
Bu âyet-i kerîmeyi duymayanımız yoktur, zânnediyorum. Amma, çoğumuzun bir kulağından giriyor, digerinden çıkıyor, maalesef.. Sanki bu ikazlar, bu ihtârlar bize değil, başkalarına yapılıyor gibi davranıyoruz, maalesef..
Fox TV'nin, Habertürk'ün, NTV'nin, Halk TV'nin, Tele-1'in, Sözcü'nün, Cumhuriyet'in, Yeniçağ'ın, Millî Gazete'nin... verdiği haberleri, hiçbir tâhkik ve teyid'e tâbi tutmadan kabul ediyoruz ve bir tuzluk'u kapıp koşuyoruz peşlerinden...
Kıymetli dostlarım, zaman zaman büyük bir teessür ile ifâde ediyorum ; bizim en büyük düşmanımız ne ABD'dir, Ne İngiltere'dir, ne İsrail'dir !.. Bizim en büyük düşmanlarımız, "CEHÂLET ve DALÂLET"tir !
Maç seyretmeye ve/veya dizi izlemeye ayırdığımız zamanın yarısını, ilmihâl okumaya tâhsis etsek, emin olunuz ki, bizi hiç kimse "kandıramaz ve aldatamaz". Çünkü bu kıymetli kitaplarda, sadece ibâdetlerin nasıl yapılacağı yazmıyor ; aynı zamanda, müslümanın hangi durumlarda nasıl davranacağı da öğretiliyor.
Aksi hâlde, bizde bu ense oldukça, şaplak vuran çok olur !...
........
Selâm ve dua ile kıymetli dostlarım.