Kıymetli dostlarım, mâlûmunuz olduğu üzere Cumhurbaşkanımız Recep Tâyyip Erdoğan 14-15 Şubat 2022 târihlerini kapsayan iki günlük bir B.A.E. (Birleşik Arap Emirlikleri) ziyâreti yaptı.
Bu ziyâretin siyâsî, askerî, iktisâdî ve ticârî veçheleri ile alâkalı olarak, nasip olursa, ayrıca yazacağım ; zira meselenin bu kısmı bir hayli geniş.
Şimdi asıl üzerinde durmak ve dikkat ve takdirlerinize arzetmek istediğim husus, ziyâretin ikinci gününde Dubai Expo 2020 mekânında Cumhurbaşkanımız'ın B.A.E.'li genç kardeşlerimiz ile yaptıkları sohbet..
O sohbetin kısa bir videosunu ve orada Cumhurbaşkanımız'ın yaptıkları konuşmayı, yorum kısmında ayrıca paylaşacağım inşallah.
O genç kardeşlerimizin simâlarına ve beden dilleri'ne dikkat ediniz ; ilk farkedeceğiniz şey, hepsinin de "bizden" olduklarıdır..
Evet, "müslümanlar kardeştir" emr-i ilâhisi'ni orada müşâhhas bir şekilde gördük. Simâlarındaki samimiyeti ve nezâheti ve Cumhurbaşkanımız'a karşı hissettikleri derin hürmeti, takdir ve muhabbeti, son derece bâriz bir şekilde gördük. Cumhurbaşkanımız'ın her cümlesinin sonunda, söylenenleri başları ile tâsdik ettiklerini gördük.
Evet, gördük ve binlerce kilometre uzakta olmamıza râğmen, mânen bağrımıza bastık o evlâtlarımızı.
Kıymetli dostlarım, biz o coğrafyada dört asır kadar kaldık. Bizler orada "hegemon / emperyal ve zûlm'eden / sömüren devlet" olmadık, bilâkis, "hâdim ve âdil idâreciler" olduk ; adâlet ile hükmettik. Adâletimizin menbâı ise, aynı inancın/imânın kitâbı olan Kur'an-ı Kerîm ve Sünnet-i Seniyye idi. Binâenaleyh, bizler orada "ecnebî/yabancı" olarak görünmedik ve görülmedik. Hiçbir zaman ırkımızı ön plana çıkarmadık, onun için de "benimsendik", "biz" olduk, hepimiz birden "Osmanlı" olduk.
Bir asır önce birbirimizden koparıldık maâlesef.. Bu koparılışın tâfsilâtı uzundur ve çok hazindir, çok acılarla doludur ; merak edenler, merhûm büyük mücâhid târihçimiz Kadir Mısıroğlu'nun kitaplarına mürâcaat etsinler. You Tube'da da bir hayli sohbet videoları var ; onları izlesinler.
Evet, Arab ve Türk coğrafyasını birbirinden ayıranlar, o coğrafyalarda fitnelerine devam ettiler, ellerindeki propaganda araçları ve iki taraftan da ayarttıkları hâinler ile Arab'ı Türk'e, Türk'ü Arab'a karşı kışkırtmaya ve düşmanlığı derinleştirmeye hiç durmadan devam ettiler !
El'ân da ediyorlar !
Bugün CHP'nin başında bulunan Kemal Kılıçtaroğlu ve avanesi ile İP'nin başında bulunan Meral Akşener ve avanesinin, "ihvân coğrafyası" diye tâhkir ve istiskal ettikleri ve vatandaşlarımızın zihinlerine "terörist" olarak ilka etmeye çalıştıkları coğrafya, aslında, Arab kardeşlerimizin çoğunlukta oldukları "İslâm Coğrafyası"ndan başka birşey değildir. Fakat onlar "ihvân" kelimesini bilhassa istimâl ediyorlar ; "ihvân-ı müslimîn" isminde, siyonizme savaş açmış bir teşkilât vardı ; İsrail onlara "terörist" diyordu. Bizdeki siyonist kartel medyası da, aynen İsrail ağzı ile hareket etti ve insanlarımızın bir kısmı, bu habis ve yoğun propagandanın tesiri ile İhvân-ı Müslimîn teşkilâtının, terörist bir teşkilât olduğunu zan ve kabul etti. İşte K.Kılıçtaroğlu ve Meral Akşener, bugün Hükümetimiz'in Arablar'ın yoğun olduğu İslâm Coğrafyası üzerinde çalışmasını, aynen İsrail ağzı ve mantığı ile "teröristlerle işbirliği yapmak" olarak yorumluyor ve vatandaşlarımıza da bunu ilka ediyorlar ! Tabii, bunu yaparken, aslında nerelerden güdümlü olduklarını da isbat etmiş oluyorlar.
Burada çok küçük bir hatırlatma yapayım : İhvân, Arapça'da "kardeş" demektir. İhvân-ı Müslimîn de "müslüman kardeşler" demektir. Müslüman olan hiç kimse, bu kelimelerden rahatsızlık hissetmez. Ancak, kâfirler ve münâfıklar rahatsızlık hissederler !
Kıymetli dostlarım, neredeyse 100 senedir Türkleri ve Arabları birbirlerine düşman etmek için, dışarda ve içerde ahlâksızca ve alçakça sürdürülen İngiliz ve Siyonist propagandası epeyce de başarılı oldu amma, bugün gelinen noktadan bakıyoruz ki, "ana damar"ı kesmeye muvaffak olamamışlar, elhâmdülillâh.
Evet, hem Türk tarafındaki, hem de Arab tarafındaki akl-ı selim dedeler ve nineler, torunlarına "akıllı olun, müslümanlar kardeştir, kâfir ve münâfık kalleştir, onların oyunlarına gelmeyin, tuzaklarına düşmeyin, fitnelerine aldanmayın, bizler hepimiz Ümmet-i Muhammediz ve Osmanlıyız, tefrikada zillet vardır, uhûvvet ve tesânüd'de kuvvet ve izzet ve râhmet vardır, birbirinize düşmeyin, birbirinize sahip çıkın, bizim bu söylediklerimizi bayrak edinen birini görürseniz, onun peşine düşün" dediler. Bu güzel nâsihât, nesilden nesile aktarıldı.
Evet, Cumhurbaşkanımız'ın etrâfında toplanan o güzel Arab gençler, işte o güzel nâsihâtleri işitmişler ; o nezih / nurlu simâlarından ve samimî ve berrak ve hürmet ve muhabbet dolu bakışlarından, Cumhurbaşkanımız ile aynı mekânı paylaşmaktan ve "asrımızın İslâm Bayraktarı'nı görmekten" dolayı hissettikleri mutluluk, "beden dilleri"nden apaçık bir şekilde okunuyordu.
Kıymetli dostlarım, Cumhurbaşkanımız'ın orada olağanüstü mutantan bir resmî merâsim ile karşılanması bizler için elbette iftihâr ve mutluluk oldu. Fakat dikkatten kaçırılmaması icâp eden en mühim gelişmelerden birisi de, oradaki halkın Cumhurbaşkanımız'a olağanüstü teveccühü idi... Bu derece yoğun ve samimî bir teveccüh için hiçbir otorite "zorlama" yapamazdı. Demek ki, oradaki insanların, Cumhurbaşkanımız'ın şahsında TÜRKİYE'ye "çok büyük ve çok samimî" bir sevgileri, muhabbetleri, alâkaları var..
İngilizler'in "soft power" dedikleri ve lisânımıza "yumuşak güç" diye tercüme edebileceğimiz şeydir işte bu gördüğümüz. Fakat, İngilizler'in "soft power"larının içi boş ; bizimkinin ise, gayet dolu.. Çünkü biz o coğrafya ile "aynı meme'den süt emiyoruz" ; binâenaleyh, biz o coğrafyadaki insanlar ile "kardeşiz / ihvânız". Ve bu kardeşliğimizin delillerini, oradaki halkın olağanüstü teveccühünden ve Cumhurbaşkanımız'ın etrâfını saran o güzel genç evlâtlarımızın iki kaşlarının arasından, gözlerinden, bakışlarından, temiz simâlarından, duruşlarındaki edep'ten ve hürmet'ten...gördük, elhâmdülillâh.
Kıymetli dostlarım, Cumhurbaşkanımız'ın B.A.E.'ye yaptıkları ziyâretin siyâsî, askerî, iktisâdî ve ticârî veçhelerini de, yakın bir zamanda ayrıca paylaşacağım inşallah.
Sizlerden istirhâmım, Türk-Arab kardeşliğine halel getirecek ve arada fitneye sebep olabilecek yorumlardan sakınmanızdır. Düşmanlarımız zaten bunu bütün gayretleri ile yapıyorlar ; onların ekmeklerine yağ sürebilecek beyanlardan zinhar uzak duralım lütfen.
Bazılarınızın kafasında istifhâmlar, tereddütler, şüpheler olabilir ; bir sonraki yazımı bekleyiniz lütfen.
Selâm ve dua ile.