Arayana her bir YOL bulunurmuş...
Yollar ve yolculuklar hep güzeldir.
Yeryüzü insanoğluna tahsis edilmiştir.
Her zaman olmasa bile, yol da yolcu da yorulur.
Hüzünler, çok zaman huzura giden yollardandır!
Her yolun bir yolcusu ve her yolcunun da bir yolu olurmuş...
Seyyahların ancak resmi adresleri olur, fiili adresleri yoktur.
Yolda olanlara selâm olsun. Rabbim, dostlarımı yoldan çıkarmasın.
Şimdi var ya... Kalkıp gitmek vardı bilinmeyen diyarların en uzağına...
Hani demem o ki; gidilecek yer, bahane... Önemli olan yolda olmaktır.
Seyyahların yollarda bellerde yaşadıkları bazı güzellikler, anlatılamaz!
Tarih boyunca görülmüştür ki, yollar hep yol, seyyahlar da hep seyyahtır.
Seyyahlar, deve kervanlarını, öyle olmasa bile, hep rengârenk olarak görürler.
İnsanın yollardan aldığı haz, yollarda yediklerinden daha fazla haz vermiyorsa, seyyahlık biter.
Ruhları yorgun ve yürekleri yanan insanlara hararetle tavsiye olunur: Kırgızistan, Tanrı Dağları’na seyri sefer eyleyin.
Yolları ‘yorulmaz’ sananlar yanılıyorlar... Gün gelir, an olur ki, yollar da yorulurlar, yorulmamış gibi görülseler de...
Bugün de, dün olduğu gibi, ötelere ‘yolcu olanlar’ listesinde yoktuk, ama ‘yolcu olacaklar’ listesinde kesin varız. Bu bir kehanet değil ki...
Seyyahların seyyahlıkları süresince yaşadıkları güzellikler o kadar çeşitli ve çoktur ki, bu güzelliklerin bazıları, sözle veya yazıyla anlatılamaz!
Hani diyorum; zaman zaman aklıma geliyor, gecenin bir saatinde Ay tüneline girip Güneş’e doğru bir yolculuk yapsam... Yine dağıttım galiba... Hoş görün. Bazen olur böyle şeyler...
Adını şu anda hatırlayamadığım bir yazar, bir zamanlar şöyle bir tespitte bulunmuştu: Seyahat bir insanı mütevazı yapar ve aslında dünyada ne kadar küçük bir yer işgal ettiğini görmesini sağlar.
Kâinatta her şey yorulur; eşya, metal, toprak, bitki, hayvanlar, her tür ve çeşidi ile yollar ve yolcular ve dahi nihayet insan... Ancak, diğerlerine benzemeyen ve farklı olan yorgunluk Seyyahların yorgunludur.
Hani diyorum; şimdi düşeceksin Güneş'e giden yollara... Orada, güneşin gölgelik kısımlarında bir süre piknik yapıp döneceksin yaşadığımız arz küreye... Hayal, ama olsun. Hayal kuranlardan, hayal kurduğu için, ölen var mı ki?
Yahu arkadaş, memleketim Gaziantep-İslâhiye’ye mi gitmeyeyim artık... Kalk 1000 km yol al. Özlemle şehre gir. Bir dostunun bir çayını içmek iste... Arabanı park edecek yok… Her yer yeni model araç… Yol boyları park etmiş araçlarla dolu. Millet ne kadar da fakirleşmiş (!)... Nüfusun neredeyse yarısına yakını yeni model araç sahibi... Şimdi ben ne yapayım? İslâhiye’yi ziyaretten vaz mı geçeyim? 'Yürü be adam yürü, ziyaretini yürüyerek yap' diyebilirsiniz, ama (çok kimse bilmez) ayağımın biri problemli... Öyle görünüyor ki, en iyisi, tek kişilik bir helikopter almak...
Daha o kadar çok tespit var ki… Bir gün onlara da sıra gelecek…