Sen sustuğun vakit ilk yaz yok artık
Bereket de biter, sevda da biter
Birden çöküverir kış ve karanlık
Şarkısız, şiirsiz, resimsiz bir dünyaya dökülür
Kanatları kırılan türküler.
"Ben güneş gibi gireceğim her dar kapıdan
Kimseye uğramam ben sana uğramadan
Kavlime sâdıkım, sâdıkım sana
Takvim sorup hudut çizdirme bana
Ben sana çiçeklerle geleceğim
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman"
KENDİME SİZİN KADAR
İçimdeki köprüyü de kundaklamışlar geçmeyeyim diye
Gür bulaklar kurutulmuş su içmeyeyim diye
Yaylalara mayınlar döşenmiş konup göçmeyeyim diye
Gönlümün kanatları yolunmuş uçmayayım diye
Acılı aş, acılı çorbadaşım, can yoldaşım
Erciyes’in yedeğiyim, hâlâ dumanlıdır başım
Ve öyle uzağım ki kendime sizin kadar
Külde kömbeler pişiren isli bir sacım
Her zaman aşka susuzum, aşka acım
Terörüm kendimedir; hem dert’im hem ilâcım
Kendimi tiftik gibi attıran hallaç’ım
Ey dert ortağım, müptelam, yol arkadaşım
Ey lavanta kokulu yazıtsız mezar taşım
Ve öyle çaprazım ki kendime sizin kadar
Etrüsk yapımı bir amforum hatlarım tanık
Sahipsiz mektuplar yazarım uçları yanık
Aylardan recep ayıdır, yalama ve bulanık
Hangi davaya kilitlensem adalet sanık
Ey her güzel eylemde çıram ve omuzdaşım
Büyük ağrı gibiyim, yine rüzgârlı başım
Ve öyle derinim ki kendime sizin kadar
Mey kadehteki tokat, bense ülfetle mestim
Kendi çölümde yandım, kendi dağımda estim
Kırkayak idollerden sıcak selamı kestim
Çördük otuyla serinler toprak testim
Şiir atımı nallarken nazlanan kalemime küstüm
Ey çoban Yıldızı’yla kavilli ülküdaşım
Yine gönlümle yarışıyor sevdalı başım
Öyle uçsuz-bucaksız ki kendime sizin kadar
Bahaettin KARAKOÇ
20.08.2014
Allah rahmet eylesin..