Bizde bir gelenek var orta asyadan ve orta doğudan..
Bu gelenek uzanır ta tüm sinelerimize...
İşte bu gelenek, İslam nuruyla buluşup ecdadımızı İslamın ilk yıllarında Muhammed-ül emine etti yaren.
Bu geleneğin bir sahibine, ta Mekke'nin fethinde 630 yılında Kâbe'nin anahtarı teslim edildi.
Bu geleneğin ikinci sahibinin yanına ise, Mekke'nin fethinden sadece 9 yıl sonra, 639 yılında, İyaz bin Ğanem önderliğinde içerisinde bine yakın sahabenin bulunduğu, Asr-ı saadetin said neferleri, Anadolu'da İslam'ın nuruyla fethedilen 5. Haremi şerife misafir oldu.
Bu iki coğrafyanın halkı kardeş halklardır ki; 1000 yılı aşkındır omuz omuza et ve tırnak olmuşlardır.
Bu iki coğrafyayı tek coğrafya potasında cem eden, işte iman muhabbeti idi.
Bu deruni muhabbet, molla bateinin ve Süleyman efendinin, birbirlerini bedensel olarak hiç görmedikleri halde, muhammedi muhabbet ile yazdıkları mevlidin satırlarında, aynı anlamda veya hatta hatta aynı kavramlarla nakşedildi.
İşte aynı imanı paylaşan ve hak sevdalısı olan iki komutanın cengaverleri, aynı nefesle nefeslenmişlerdi.
İşte şaşmaz gül kokusu olan nefes, Muhammedi nefesti.
Bu nefesi koklayanlardan biri Alparslan'ın neferleri iken, diğerleri Salahaddin'in neferleriydi.
Büyüklerine karşı diz üzerinde oturup saygı içinde durarak, onlara karşı tek kelime konuşmazlardı.
Halkına aşıladıkları Muhammedi nefes, şaşmadan ta günümüze kadar geldi.
Tasavvuf yarenleri ile bu muhabbet, tüm Anadoluyu ilmek ilmek dokudu.
Tek ses, tek nefes....
Muhammedi nefesi bu iki neferden almak isteyen ve nefessiz bırakıp birbirine düşürmek isteyen düşman, hep pusuda bekler durdu.
Öncellikle İslami muhabbeti yok etmek istediler. Bunu da, halkın iliklerine kadar muhabbeti aşılayan tasavvuf yarenlerini genç nesillere süslü cümlelerle kötülemek oldu.
Ürettikleri bir çok üçkağıtçı hokkabazla, hak yarenlerinin ve muhammedi nefesin köklerini, Z kuşağı diye uydurdukları yeni neslin gönlünden söküp çıkarmak için mücadele edildi.
Bugün özellikle sosyal medya vasıtasıyla devlet büyüklerine karşı saygısızca yazanlar, edebi bir kenara bırakın fütursuzca davranış gösteren kişiler, işte bu nesilden nesile akıp gelen marifetten yoksun bırakılanlar tarafından gerçekleşti.
Yeniden marifete bürünerek, hakka el verip halk içinde hak ile nefes alıp vermektir.
Unutmayın ey gençlik, Muhammedi muhabbet, Allah'ın razı olduğu muhabbettir.
İşte bu muhabbeti, yeni türeyen mealci ve kendilerine selefi adını verenler tarafından kaldırılmaya çalışıldı.
Oryantalistlerin felsefi oyunlarıyla ve küffarın zevksel girdabıyla, günümüz gençliği Muhammedi muhabbetten uzaklaştırılarak, bir çok deist ve ateist yetiştirmek suretiyle, dinin temel esasları sorgulanır oldu.
Oysaki Muhammedi nefesin güzellikleri, zaten iman meselesi idi. İman edilecekti ve tadına varılacaktı.
İmandan uzaklaştırılarak, akli oyunlarla, manadan uzaklaştırılıp kalbi muhabbetten soyutlayarak maddede iskan ettirildi.
Çünkü düşman biliyordu ki, muhabbet olmadan dini yaşamın da olamayacağını.
Öncellikle kalpte hak muhabbeti dirilmeliydi ki, tüm nifakları bertaraf eylesin.
İşte aziz kardeşim...
Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizden günümüze, İslami muhabbeti ilmek ilmek işleyen İslamın manevi büyüklerini sevelim, sayalım ve yollarını yol edinelim.
Bizi maddeye hapsetmek isteyen tüm kişilerin her isteklerini elimizin tersiyle geri çevirelim.
Ne devlet büyüklerimize, ne de din büyüklerimize dilimizi uzatıp saygısızlık etmeyelim.
Bilelim ki ister sosyal medyada veya oturulan halk toplantı yerlerinde, devlet büyüklerine veya din büyüklerine karşı saygısızca konuşanlar veya yazı yazanlar, edepten ve marifetten pay almaktan mahrum edilenlerdir.
Marifete kucak açalım ve birlik olmaktan taviz vermeyelim.