Dedem, kahyalığı bırakınca, ağa çok kızmış. Ağanın işi bırakılmazmış. Ağa işten atarmış. Tıpkı günümüzdeki, Türkiyenin ağası gibi. Ağa ne derse o olurmuş. Kuralı dedem bozmuş.
Dedem, evin önündeki babasından kalma serendinin altında oturuyormuş. Bakmış ki, ağa atı ile geliyor. Ayağa kalkmış ve karşılamış. Serendinin altında oturmuşlar.
Ağa “Ortak iş yapalım” diye teklifte bulunmuş. Dedem “Ağam bende para yok. Nasıl ortak olacağız” diye cevaplamış.
Ağa “Para işi kolay, önemli olan güven. Sen güvenli adamsın. Koyun işi yapalım. Sen koyunları seç, yayladan sonra İstanbula götürür satarsın. KAR-ZARAR ortak” diye açıklık getirmiş.
Dedem sevinmiş. Hemen işe başlamış. Koyunlara gözü gibi bakıyor. İstanbula götürme zamanı gelmiş. Ancak, yol uzun, koyunlar yayarak 3-4 ayda İstanbula ulaşıyor.
Koyunların bir kısamı yolda telef olmuş. Elde kalanlar da para etmemiş. Zarar büyük. Hesabı getirip ağaya vermiş. Ağa “kar-zarar ortak idi. Borcunu kısa zamanda öde” demiş. Ancak dedemin parası yok. Aradan bir-iki ay geçmiş. Ağa “Parası yoksa, evin avlusunu versin” diye haber göndermiş.
Dedem, kara-kara düşünüyor. Tarla (avlu) babasından kalmış. Ölürüm de baba malını veremem diye içinden geçiriyor. Çaresiz ORDU sokaklarında dolaşıyor. Sokakta yürürken, arkasından bir adam yaklaşmış. “Sen Karaların Abduraman mısın” diye sormuş. Dedem “Evet” demiş.
Adam “Çorbacı seni bulmamı istedi. Benimle gel, seni ona götüreyim” demiş. Orduda ticaret yapan Ermeniler, sabahları gelen köylü müşterilerine bedava çorba dağıtırlarmış. Çobarcı lakabı oradan türemiş.
Çorbacı dedemi hoş karşılamış. “Abduraman, sana bir işim düştü. Benim kızım İstanbula gelin gidiyor. Onu, İstanbula götürmeni istiyorum, sana 10 lira veriririm” diye teklifte bulunmuş. 10 altın lira büyük para. Dedemin borcunu fazlasıyla ödüyor. Hemen kabul etmiş.
Ermeni kızın saçını kesmişler. Erkek elbisesi giydirmişler. Dedem ile gemiye bindirmişler. Gemi, Ordudan İstanbula iki haftada gelmiş. Karaköye geldiklerinde, kız akrabalarını tanımış. Birlikte, KURTULUŞTA bir konağa gitmişler. Dedemi ağırlamışlar. Memnuniyetlerini belli etmek için 5 lira da bahşiş vermişler.
Orduya gelince, dedemin ilk işi ağaya olan borcunu ödemek olmuş.
Dedem “En büyük servet GÜVEN dir” derdi. Onun bu tavsiyesi, hayatım boyunca benim düsturum olmuştur.
Şinasi KARA