Miladi yeni bir yılın arefesinde bulunduğumuz şu günlerde, tamamına yakını Müslüman insanlardan teşekkül ülkemiz noel hazırlıkları ile meşgul halde ya da ekonomik beklentilerin intizarında. Televizyondaki reklamlardan tutunda alışveriş merkezlerindeki -ki biz buralara modernizmin tapınakları diyoruz- sunulan fırsatlar, indirimler.. Kapitalizmin şubeleri haline gelen bankalar – buralara sol ayakla girin sağ ayakla çıkın- ise insanlara ‘’uygun’’ kredi imkanları ile daha fazla para satmanın derdinde. İnsanlar ise çam ağaçları, hindiler, o güne özel yemekler ile geceyi ihya etme peşindeler. Bunların dışında işçiler, asgari ücretlerdeki; üniversite öğrencileri ise burslardaki, vaat edilen artışın ellerine ulaşmasını bekliyorlar. Ülkemizin geneline baktığımızda planlarımız, beklentilerimiz hep ekonominin, konforun, tatminin iyileştirilmesine yönelik.
İnsanlar, Müslüman olanlar –işimiz onlarla çünkü- kendilerini diğer mahlukattan ayırt etmek zorundadır. Bir hayvanın ya da bir bitkinin hatta bir gayri müslimin yaşamı ile pratikte farklı olan davranışlara sahip olmamız gerekir. Bulunduğumuz yere, sahip olduğumuz, taşıdığımız değerlere ihanet etmeden, tutarlı yaşamak bizi diğerlerinden ayırır. Hayvan ve bitki yiyeceği ya da suyu bulduğu zaman tatmin olur, daha sonra yine arar yine bulur yine tatmin olur.. Onlardan başka bir vazife beklenmez, çünkü yaratılış olarak beslenme, üreme dışında görevleri yoktur. Gayri müslimler de yaşantıları ile bu ikisine doğru seyreden bir yaşantı sürmektedirler. Onlar için eğlence, çiftleşme, acıkınca yeme, her anda hazzı yakalama, konfor sağlama en ulvi değerlerdir. Bundan başka bir gaye taşımazlar ve gittikçe ‘’esfele sefilin’’ derekesine düşerler.
Burada Müslümanlara ‘’kim bir kavime benzemeye çalışırsa o da onlardandır’’ Hadisi Şerifini hatırlatıp yazıyı bitirebiliriz. Ancak belki haberdar olmayan, iyi niyetli Müslümanlar vardır diyerek devam edelim. Müslümanlar, İslam’ı –teorik(bilgi, düşünce) olarak- bilmediklerinden dolayı, İslam’ı hayatlarına tatbik edemiyorlar demek doğru olmaz. Zira istediğimiz bilgiye her an ulaşabileceğimiz bir dönemde yaşıyoruz. -Zaten hadisi de söylerken, ‘’hatırlatayım’’ diyorum. Yani bildiğimiz bir hadis bu.- Ancak buna rağmen uygulama sahasında çok zayıfız. Bu yılbaşı örneği de bunlardan biri. Nasıl piyangonun haram olduğunu biliyorsak yılbaşı, noel kutlamak hatta o güne özel olarak yapılan herhangi bir hazırlığın da yasak olduğunu biliyoruz. Buna rağmen ülkemizde noel tüm coşkusuyla! kutlanıyor, kutlanacak.
Sezai Karakoç Müslümanların İslam’a dönmesini söyler. Bu sözün bir paradoks/çelişki olduğunu da bizzat kendisi ifade eder. Burada vurgulanmak istenen İslami bir şuur eksikliğidir. Ya da yozlaşmadır. İnsan olarak batı medeniyetinin ürettiği popüler kültüre ayak uydurduğumuz kadar var olabiliyoruz. İnsanları sadece onların/batının övdüklerini kuşanmak tatmin ediyor. Çünkü takdiri, onayı (Allah’tan beklemek yerine) biz de tıpkı batılılar gibi insanlardan bekliyoruz. Yani insanlar tarafından onaylanırsak bu iş tamam diyoruz. Noel de güncel bir tatmin sahası. Ya da sosyal medyada paylaşılan şeyler ekseriyetle, beğenilme, doyum sağlama ihtiyacımızın karşılık bulduğu mekanlardır.
Başımıza gelen her musibette olduğu gibi yine Allah’a sığınmamız gerekiyor. Yaptığımız işleri ona sunmamız gerekiyor, Allah’ın rızasını geçerli, yegane/tek kriter olarak belirlememiz gerekiyor. Bunu ancak Müslüman yaptı ve yine o yapacaktır. Küçük bir taviz (noel, yılbaşı..) bizi ebedi rahat edeceğimiz bir hayattan mahrum edebilir. Hiç istemediğimiz başka bir yere müncer kılabilir. Yakıtı insanlar ve taşlar olan bu kötü yere eminim kimse rağbet etmez.
(Rasulum De ki)’’ O halde (Allah’a ortak koşmaktan) Allah’a kaçın (ona sığının ona itaate koşun). Çünkü ben O’n(un tarafın)dan (gönderilmiş) apaçık bir uyarıcıyım.’’ (Zariyat suresi 50. Ayet)