AKINTIYA KARŞI KÜREK ÇEKMEK

Hasan TEPE

"AKINTIYA KARŞI KÜREK ÇEKMEK"

1839 Tanzimat Fermanı.
Yönümüzü ve yüzümüzü Batı'ya çevirdiğimiz, kurtuluşu Batı'nın kurumlarını ithal edip taklit ederek, görünürde tekrar o şanlı mazimize dönmeyi amaçladığımız, aslında kendimizi inkar ederek sonumuzu hazırladığımız fermanın adıdır Tanzimat Fermanı ya da "Tanzim/Et Fermanı".
Evet, koca bir imparatorluk; düşünce, sanat, mimari, eğitim, hukuk ve kültür alanında, Batı'nın yaşam modeline göre silbaştan şekillendiği bir dönemdir Tanzimat.
Altı asırlık koca çınara Batı'nın gdo'lu aşısının zerk edilmeye çalışıldığı, ayağa kalkmak için Batı'nın sahte eline kendimizi muhtaç hissettiğimiz bir dönemden bahsediyoruz.
Ayağa kalkmak için insanın kendine güvenmesi lazım. Tanzimatla beraber, Doğu Medeniyetinin son kalesi olan 'Bizler', kendimize olan güveni kaybettik. Batının ipiyle kör, derin, dipsiz ve karanlık kuyuya dalmaya çalışıyoruz. İki asırdır o karanlık kuyularda var olma mücadelesi veriyoruz.
Ve karanlığa o kadar alıştık ki ışıktan bile rahatsız oluyoruz.
Halbuki biz, bir zamanlar ışığın ta kendisiydik.
Karanlık, bizden korkardı. Bütün kuyular aydınlıktı.
Karanlık, bizden medet umardı.
Karanlık, yerin yedi kat altındaydı. Adeta Hz. Musanın elindeki Yed-i Beyzâ ışığı gibiydik.
Elimizi nereye uzatsak, orası aydınlanırdı elimizle.
Ne olduysa artık, Tanzimat Fermanıyla beraber kendi özümüzden, aslımızdan ve kendi ışığımızdan vazgeçtik. Batı'nın karanlık ve köhne meşalesini elimize aldık.

Roger Garaudy'nin 'Medeniyetler Diyaloğu' isimli kitabında Batı'ya ciddi bir şekilde eleştiriler var. Garaudy "ki Batı'nın içinden yetişmiş büyük bir deha". "Batı bir kazadır" der kitabında.
Çünkü Batı, kendinden olmayan hiçbir medeniyete yaşama hakkı tanımamıştır. Batı'ya ayak uyduranlar ise, Batıyla beraber yok olmanın eşiğine gelmiştir artık.
Batı'nın tek bir derdi vardır, o da bütün insanlığı batırmaktır.
Batı, güneşin batmaya yakın hali gibidir, ne sizi ısıtabilir ne de sizi aydınlatabilir.
Tanzimattan sonra batıdan medet umduğumuzun hali böyledir.Akıntıya kürek çekiyoruz.Olanaksızlık içinde imkanlar arıyoruz.

Bin yıllık kültür ve medeniyet kodlarımıza, Batı'nın zehirli aşısını vurmak, kendimizi diri diri toprağa gömmekten hiçbir farkı yoktur. Var olmak için yok olmayı deniyoruz.
Yok olduktan sonra var olmanın neticesini Macarlar ve Bulgarlarda görmemiz mümkündür.

Kültür ve medeniyet kodlarınız sarsılır ve değişmeye yüz tuttuğunda, kültür, sanat, dil ve din konusunda yok oluş kaçınılmaz olacaktır. Yok olmamak için ağacınıza, kendi toprağınızdaki ağaçtan aşıyı yapmanız gerekmektedir.

Tanzimat Fermanı bu konuda sanat, kültür, eğitim,dil, din ve irfan hayatımıza Batı'nın ışıksız ve ruhsuz sistemini yerleştirmenin gayreti içindedir.

Bu dönemden itibaren Gökkubbemiz çatırdamış ve zaman geçtikçe Gökkubbemiz altındaki bütün mücerret değerlerimiz buharlaşıp yok olmuştur.
Çünkü bu dönemden itibaren yüzümüz sürekli batıya çevrilidir. Doğudan ve doğulu olmaktan utanıyoruz adeta. Belki bir eziklik psikolojisi içindeyiz.
Burada Cemil Meriç'i iyi anlamak gerekiyor. "Işık Doğu'dan Gelir" kitabında geçtiği gibi tarihteki bütün kadim medeniyetler doğuda doğmuştur. Medeniyetler, Doğudan Batı'ya doğru bir nehir gibi akmıştır. Bütün dinlerin hatta insanlığın ilk ayak bastığı mekanda yine Doğu'dur.

Batıdaki hiçbir sistem ya da medeniyet, insanlığın önünü açacak, İnsanlığa nefes olacak, insanı, 'insan-ı kâmil' yapacak mahiyette ve olgunlukta değildir.
Batı'nın, Tanzimattan sonra bize getirdiği ve dayattığı sistemde insan, varoluş gayesini unuttu. Akıl, vahyin önüne geçti ve toplumun yerine ferdiyetçiliğin kavramları yerleşti.
Artık 'Biz' yerine 'Ben' kavgasını yapmaya başladık.
Zaman ve zemin ayağımızın altından kaymaya başladı.
Biz, kainata artık bir müsteşrik gözüyle bakmaya başladık.
Hakikatin bilgisini epistemolojik bilgiye indirgedik.
Ontolijik varlığımızı unuttuk.

En üzücü tarafı ise düşünce ve zihin dünyamıza Batı'nın kavramları yerleşti.
"Sekülerleşmenin önü açıldı".
Batının kavramlarıyla hakikatı aramaya ve anlamaya çalışıyoruz.
Bundan dolayı İslama, inancımıza ve hakikat fikrine çağın gözüyle bakıyoruz.
Hakikatı anlamak ve yorumlamak çağın gerekleriyle değil, ancak islamın gerekleriyle mümkündür.

İki asra yakındır yapmaya çalıştığımız, akıntıya karşı kürek çekmekten başka bir şey değildir. Belli ki daha çok kürek çekeceğiz. Ne kadar yol alacağımız ise, meçhul bir durum.
Yol almak ve yolda kalmamak için, özümüze ve ruhumuzun kodlarına uygun hareket etmeli, maddi ve manevi dünyamıza gdo'lu düşünce yapılarını zerk etmemeliyiz.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.