25 Kasım 1925 yılında erkekler için şapka ve kıyafet devrimi adı verilen bir kanun düzenlenmesi yapıldı. Dünyada belki de ilk kez kanun zoruyla insanların şapka giydirildiği ülke Türkiye oldu. Mesele sadece şapka giymekle kalınmadı, ülkede şapka giymeyenler istiklal mahkemelerinde yargılandılar ve idam edildiler. Şapka takmadığı için idam cezası veren tek ülke de Türkiye oldu. Konumuz İskilipli Atıf Hoca olduğundan şapka devrimi ile ilgili fazla detaylara girmiyoruz.
Şapka devrimi ile neredeyse özdeşleşen İskilipli Atıf Hoca, Çorum İskilipli olup Osmanlı Fatih Camisi Müderrislerindendir. Ayrıca İstanbul Kabataş Lisesinde de Arapça Öğretmenliği yapmıştır. Sebilurreşad ve Beyanul Hak dergilerinde yazdığı yazılarla 31 Mart Vakası olaylarına karıştığı gerekçe gösterilerek tutuklandı. Fakat fiilen böyle bir olaya karışmadığı ortaya çıktığı için kısa bir süre sonra serbest bırakıldı. 31 Mart vakasını bastıran Hareket Ordusunun komutanı Mahmut Şevket Paşa’nın öldürülmesi olayı ile de suçlanarak Sinop hapishanesine ve daha sonra sürgüne gönderilmiştir. Camiyeti Müderrisinin kurucusuydu. Bu cemiyetin 1919 yılında Teali İslam Cemiyeti adını alması ve Cemiyetin Başkanı Mustafa Sabri Efendi’nin Şeyhulislam olmasıyla Cemiyetin başına geçti. İnkılap tarihi kitaplarımız bu cemiyeti milli varlığa düşman cemiyetler içerisinde saymasına rağmen, bu cemiyetin Konya şubesi 1920 yılındaki Meclis seçimlerine katılmıştır. Bu olay da Cemiyetin anlatıldığı gibi Milli Mücadele karşıtı olmadığını göstermektedir. Zaten İzmir’in işgalini karşı ilk beyanname yayınlayan ve protesto eden de Teali İslam Cemiyeti olmuştur.
Peki Cemiyetin Zararlı Cemiyet sınıfına dahil edilmesinin sebebi ne olabilir?
Cemiyet üyelerinden Bergamalı Zeki Efendi, Milli Mücadele aleyhine bir beyanname yayınlamak ister. Aslında bu beyanname İngilizler tarafından talep edilmiştir ve Cemiyet üyelerini öldürmekle (ihanet suçlamasıyla) tehdit ederler. Fakat İskilipli Atıf ve Tahirul Mevlevi gibi kişilerin karşı çıkması üzerine cemiyet adına böyle bir beyannamenin yayınlanması engellenir. Fakat bu beyanname mühürsüz, isimsiz ve imzasız olarak yayınlanıp, uçaklarla Anadolu’da dağıtılır.
Cemiyet Başkanı İskilipli Atıf Hoca, olayın kendileriyle alakalı olmadığını Vakit Gazetesi’nin 23 Teşrin-i Evvel (Ekim) 1920, No: 1032 Sayısında yayınladığı tekzip yazısıyla red eder. Vakit gazetesinde çıkan tekzib yazısında Atıf Hoca memleketin işgali sırasında böyle bir fetvanın yanlış olduğunu söyler ve bu fetvayı benimsemediğini ve imza koymadığını söyler. Hatta yargılandığı mahkemede bu tekzip için ödediği para makbuzunu da delil olarak sunar. Bu konuyla ilgili olarak Cemiyetin diğer üyesi Tahirul Mevlevi hatıratlarında şöyle söylemektedir: “Burada Atıf Hoca ile bir parça konuşabildim. Teali-i Islam Cemiyet’nin Anadolu’ya hiçbir beyanname göndermemiş olduğuna dair Vakit Gazetesi’nde yapılan ilanın para kesesinde gizlediği maktuasını mahkemeye gösterdiğini, beyanname cürmünden cemiyetin beri olduğuna dair heyete kanaat geldiğini, şapka risalesini kanunun neşrinden bir buçuk sene evvel tab’ettirmiş olduğunu, ikinci bir defa basılmak şöyle dursun, ilk tab’ının tamamıyla satılmadığını ispat eylediğini haber verdi.” (Tahir Olgun (Tahiru’l-Mevlevi), Matbuat Alemindeki Hayatım ve Istiklal Mahkemeleri, Nehir Yayınları, Istanbul 1990, sayfa 299.)
Bu konuya uzun uzun yer vermemizin nedeni, İskilipli Atıf Hoca aleyhine yazanların çoğunun onun bu geçmişine atıf yapmaları ve onun idamının Şapka kanununa muhalefeten değil ihanet nedeniyle olduğunu anlatmaya çalışmalarına cevaptır.
İskilipli Atıf Hoca, Şapka Kanunun çıkmasından iki yıl önce yayınladığı “Frenk Mukallitliği ve Şapka” isimli küçük risalesinden dolayı 26 Aralık 1925 yılında tutuklanıp yargılanması için Ankara’daki İstiklal Mahkemesine gönderildi. Dikkat ediyor musunuz? Kanun çıktıktan bir ay sonra bu konuda yazılmış bir kitaptan dolayı yazarı tutuklanıyor. Halbuki en ilkel kabilelerde bile hukuk geriye işlemez ilkesi bulunmaktadır. Ayrıca şapka takmadığı için bir aydın/yazar/hoca idam edilebiliyor…
26 Ocak 1926 yılında yargılanır. Burada Hakim kendisine bir bez parçası olan şapka ve sarık için neden ayrım yaptığı, neden takmadığını sorar. O da arkasında duran Türk bayrağı da bir bezden yapıldığı gibi, İngiliz bayrağı da bezden yapılmaktadır. Peki kendisi neden İngiliz bayrağını değil de Türk bayrağını asmaktadır? Diye sorarak muhatabın delilini onun mantığı ile çürütür.
İskilipli Atıf Hoca 10 sayfalık bir savunma yapmıştır ve idam edileceğini beklememektedir. Fakat hücre arkadaşı Tahirul Mevlevi’nin rivayetine göre o gece Resulullah (sav)’i rüyasında gören İskilipli Atıf Hoca, savunma yapma gereğini duymaz. Savunmasını yapmadığı için mahkeme başkanı Ali Çetinkaya tarafından idam cezası verilir. Burada da hukukun keyfi uygulandığını görüyoruz. Yani sanık savunma yapmadığı zaman suça eş değerde bir ceza vermek yerine idam cezası mı verilmeliydi? Bu nasıl bir yargılanma?
Bir hafta sonra 4 Şubat 1926 Perşembe günü Ankara Samanpazarı meydanında idam edilir. 2009 yılında Ankara’da park yerinde bulunan ve gizlenen mezarı uzun araştırmalar sonucu keşf edilir ve mezarı memleketi İskilip’e götürülür. Şanına uygun bir mezar yapılır.