15 temmuz global darbe girişiminden sonra fâal olarak yürütdüğüm fesbuk sayfamı takîp, edenler, Devlet ve Milletimizin yeniden Çanakkale rûhuna yeniden sarıldığını, millî birlik ve berâberliğimizi pekiştirdiğini dile getiren iletilerimi,fikrî,mâlî,içimâî ve hukûkî bir düzlemde kalem aldığımı görmektedirler.
Kezâ ; bu paylaşımların bazen bir menkıbe ya da duâ gibi dinî motiflerle süslendiğini, bazen de moral değerler ile örf ve âdetimizin gerektirdiği ölçüde "Müslümânlık şiârım, Türklük iftihârım" şuûru içerisinde ifâde etdiğimi de bilirler.
Ekseriyetle Milletimizin ortak paydalarını öne çıkararak,birleştirici, bütünleştirici,mâzide ve âtide bizim olan değerlerimizi yaşayan o güzel Türkçemiz ile dillendirdiğimi de görmüşlerdir.
Yine yaşımız itibâriyle en az 50 senelik târihi perspektifden bakarak yakın geçmişde yaşadıklarımı, izlediklerimi, şâhid olduklarımı ve okuduklarımı devlet ve milletimizden tarâf olarak aktardığımı da farketmişlerdir.
Bazı duyarlı şahsiyetler açısından faydalı olur diye yazdığımız bu yazıların yanında,dijital ortamın elverdiği ölçüde ummadığımız zevâddan õyle yazılar neşed etdi ki; şahsen bendenizinde faydalandığı olmuşdur.
Ne var ki ; bî-idrâk olanlar, bî-ıtlâk olmaya devâm etselerde gönlümüzün buna râzı gelmediğini söylemek isterim.
Bazen Obama'dan,Merkel'den,Çipras'dan, Trump'dan,bazen de diğer emperyalistlerin ayak oyunlarından,Ülkemizin yetişdirdiği siyâsilerden,bu meyânda Çillerden, Yılmaz'dan,Baykal'dan, Demirel'den,Ecevit'den,Özal'dan, hatda Doğu Perinçek ile Devlet Bahçeli'den,İnönü döneminde verilen adalardan,15 darbesinde rol oynayan ajanlardan, kripto Ermeni uşâklarından ve"Fetöcü"lerden,Vatikan papazının emrine girmiş sözde kâinat İmâmından, hâin darbecilerden, mankurtlardan, memleketden kaçıp gavûrların kanadının altına sığınan sütü bozuk cibilliyetsizlerden,devleti söğüşleyip deveyi hamuduyla yutanlardan, Selîm Edeslerden,Cem Uzanlardan,gezicilerden,
Pkk,Daiş,Dhkp-c,Pyd,Tikko, Tak, Boku Harâm,El-Şebâb, El Kâide gibi yakın ve uzak tehlikelerden,bilgim,idrâkim,
müşahâdelerimle birlikde karîleri usandırırcasına satıra dökdüğümü de bileceklerdir.
Ancak ; bütün bunlara karşılık dijital ortamda müşâhade etdiğim bazı olumsuz husûslar vardır.
Şöyle ki, kirli lisân ile günlük siyâsi kaygılar sonucu paylaşılan yıkıcı,parçalayıcı terbiye ve edeb dışı söz ve davranışlar ile galat iletiler, ötekileştirici,ayrıştırıcı,Millî birlik ve berâberliğimizi sekteye uğratacak karikatür yâ da tvitır mesajları, tehdit ve hakaret kokan,hedef gösteren,nefret söylemlerinin fazlalığı.!
Kişinin söylecek,içtimâî ve ilmî tarzda söz ya da tasavvurları var ise; bunları niçin bağırarak söylesin ki?
Palavra atmaya, yüksekden uçmaya,ortalığı bir pişirimlik yumurta yumurtlayan tavuk gibi velveleye vermeye lüzûm var mı?
Ha kezâ; karıştırmaya,ajite etmeye, açık ve şeffâf olmak varken imâ ya da gizemli davranmaya,derdini fasîh bir şeklide nâzik ve kibâr bir üslûbla dile getirmek yerine kaba,hodbe hod, buyurgan ve somurtgan bir şekilde yansıtmaya bir anlam verememişdim.
İnsânın bilgi sâhibi olmadan fikîr sâhibi olmasına,her şeyde ahkâm kesmesine,belirli bir tabû oluşturarak bazı şeylerde anlamak ,öğrenmek yâ da aslını araştırnak yerine, "toptancı kabûl" veyâ "tümden red" anlayışından hareketle öfke kusmasına da bir gerekçe bulamamışdım.
Sırtını bir kulübe dayıyarak, bir parti, hizip ya da guruba yaslanarak,etki ve yetkiyi kendinde görmek sûretiyle bir takım çevrelerin bilvelâle sõzcülüğüne soyunarak, itibâr ve nüfûzun kendinde olduğunu vehmederek bir takım angajmanlara girmek sûretiyle sosyal olduklarını sananlarıda çözememişdim
Hele cafcaflı TC.logolarının arkasında iyi, güzel, bilgili, ârif ve âgâh insânların olduğunu bilmek istememe rağmen "cüce sözlerin dırâz kişilerden sâdır"olmasını da kavrayamamışdım.
Olaylara "etrâfını câmî, ağyârını mâni" olarak yaklaşayım derken olayları at gözlüğü ile seyredip yorumlayanları,ukâla tavırları ve bağnaz,fanatik düşünce sâhiblerini, iletilerine hep yediklerini,
içtiklerini ve gezip giydiklerini nazara verenleri de anlayamamışdım.
Klip diyerek insânlara ve gerekse hayvanlara yapılan işkence resimlerini yayınlıyanları,parasının
yâ da mameleklerinin fotoğraflarını sunanları, nazar değer korkusundan çekinmeyerek o güzelim yavruların resimlerini paylaşanları da ha kezâ..!
20.yüzyılın belki de en büyük imkânlarını sunan bu dijital platformun temiz, nezîh kalmasının bir yolu yok mudur diye kendi kendime sormadan edememişdim?
Bu iş içinde kafa yormak ve bunun sonucu olarak bir çözüm geliştirmek mümkün değil midir şeklindeki sorularıma bir cevâb bulamamışdım
Şimdi anlıyorum ki; "topaldan önce aksayanlar, körle yatıp şaşı kalkanlar, başkasının düdüğünü ötdürenler, gavûrun ekmeğini yiyip gavûrun kılıcını sallıyanlar,bel altı vurmayı sevenler,bir dalda durup kırk dalı sallıyanlar, Pavlov'un şartlı reflesk deneyine soyunanlar, kraldan çok kralcı geçinenler,han ve hamamıyla öğünenler,çiftlik kâhyalığına öykünenler, çanak yalayıcılar, başkasına vurulduğunda kendisinden ses gelen kriptolar" ile "türkülerini hep armut üzerine söyleyenler",bir kere bile 15 temmuz darbesini ağzına alıp kınamayanlar, es kazâ Fetö çetesine lâf söyletmeyen, ihânetini görmeyen veyâ
görmemezlikden gelerek "Fetö'yü" ademe mahkûm edenler, baylok, egıl,turkuaz, kakao gibi şifreli ağ kullanıcıları,bir dolarlık kirâlık yâ da satılık kalemler sözümona şirret ve çirkef Vatân ve Millet düşmânları yarı aydınlar olduğu müddetçe düzelmeside mümkün görükmüyor.. !
Ancak; "olanda hayır vardır" teslîmiyeti içinde,olmazları olur eyleyen,uzakları yakın eyleyen, zorlukları âsan eyleyen,zulmeti nûra garkeyleyen,mıhı mısmıl eyleyen Cenâb-ı Hakk'a yalvarıyoruz..!Bizlere akıl ve şûur ihsân eylesin.!Rabb"im herşeyin hayırlısını versin.
O'na nihâyetsiz hamd ü senâlar olsun.. !
Göğsümüzü gere gere bunu söylüyebiliyorsak ne mutlu bize..!Bu sözleri eşkere söyleyemeyip de içinden geçirenlere de Eyvallâh..!
İslâmın ilk şartı dil ile ikrâr,
kalb ile tasdîk değil mi?
Elhamdülillâh Müslümânım diyebilmek her yiğidin harcı olamaz.
Bu ikrârı dile getiremiyorsa zâten o kişi kâmil manâda yiğit de sayılmaz..!
Derûnî hazzı içinde yaşayan ve o şuûrla hareket eden,bu sihirli kelâmın hakkını veren insâna ne mutlu.. !
Büyük medeniyetlere imzâ atmış ecdâdımız,işte bu duygu ve düşüncelerle "İlâhi Kelimetullâhı" dünyânın dört bir tarâfına yayabilmişdir.
Meseleyi kavmiyetçiliğe vardırmadan meskûr kelâm, "Müslümanlık şiârım, Türklük iftihârım"şeklindeki veciz söz herkesin ortak noktası olduğunda "millî ve yerli" damar yakalanmış olacakdır.
Yoksa, bir şahsın adının veyâ soyadının Türk olması bir anlam ifâde etmez.İsmi "Türkislâm" konmuş, soyadı, "Türköne" olmuş yâ da "Türk veyâ Öztürk" olmuş ne farkeder?
15 temmuz ihtilâl denemesinde mas'ûm halkın göğ ekinler gibi biçilmesi talimâtını veren "Akın Öztürk" ve şürekâsı gibi vatân hâinleri değil mi?Bırakın onlar kağıt üzerinde Türk olsunlar,hatta"Öztürk" olsunlar..!
Bizler ise; üvey kalalım.Yeter ki; onlar gibi göbeğimiz ile dolarlara akl u fikrimiz ile dış mihrâklara bağlanmadan Vatân ve Millet aşkıyla kavrulalım.O engin saflığımızla; "Hubb-i vatân minel imân" diye haykıralım.
Diğer tarâfdan,âidiyet duygusu körelmiş kişi yâ da kişilerin kitâbi bir isim taşımasının da bir önemi olmasa gerek..!
Adı "Ahmed" olmuş,soyadı "Türk" olmuş,lâkin Türklüğün yanından geçmemiş, bu memlekete düşmânlık eden bölücü terör örgütlerini bir kez olsun kınamamış,aksine onlara kol kanat germiş ve sebebledir ki, burnu kırılmış insânlarımız yok mu?
Esâsen Cenâb-ı Peygamber Efendimizin (s.v) övgüsüne mazhâr olan bu necîb Türk milleti değil mi?
Daha yeni âhirete uğurladığımız büyük târihçi Prof.Halil İnalcık hocamızın belirtdiği gibi "batı hiçbir zaman İstanbul'un fethini ve Ayasofya'yı unutmadı" demek suretiyle bu milletin birlik ve berâberlik içinde olmasını ve dahi iri ve diri bulunmasını istemiş olmuyor mu? Mâzâ-Allâh..!
"Müslümân Türk'ün" yüreği toplu vurmaz ise; ülkemiz, hayâlini kurduğu "kızıl elmasına" asla erişemez.
Sahi bizim için "Kızıl Elma"neydi?
"Kızıl Elma" islâmiyetden öncesi Türkler için, yeni ülkeler fethetmek,örf ve âdetlerini kısaca kültürünü oralara taşımakdı.
Müslümânlıkla şereflenen ecdâdımız için ise; "Kızıl Elma "zâlimin yüreğine korku,mazlûmun kalbine ferâhlık vermekdir.
Bunun için de; herdâim düşmânın silâhıyla silâhlanmak ve uyanık olmak zorundayız.
İçimizdeki, vatân ve millet düşmânlarını temizlemek,
fitne ve fücûrun filizlenmesine fırsâd vermemek lâzımdır."Diriliş" filminde gördüğümüz gibi; Ecdâdımız Süleyman Şâh, hassâsiyetinde davranarak sûret-i hakdan gözüken yeni nesil "kurtoğullarını" ve işbirlikçi hâinleri aramızdan behemahâl söküp atmak gerekir.
Õzel de "fazla utangaçlık rızka mâni" olduğu gibi fazla merhamet de âmme idâresinde âcziyete sebeb olur.Bu cümleden olarak, "Yâ devlet başa,yâ da kuzgun leşe" tabîrini asla akıldan çıkarmadan "Fetö'cülük" bölücülük gibi dış destekli ajan örgütlerin köklerine kibrit suyu dökmek ve bunları bütün kurumlardan Muhterem Başkakanımız Binâli Yıldırım Beyefendinin buyurduğu gibi Devletden "jiletle kazımak" gerekir.
Bunları tatbîk mevkîine koymak için de; devletin zînde kuvvetleri,yurtsever alevîleri,ulusalcı solcuları,
idealist ülkücüleri, vatânsever kürtleri ve dahi büyük doğu gençleri elele vermelidirler.
Ne var ki; kurunun yanında yaşın yanmamasına dikkât ederek, bir Müslümâna yakışır ölçüde vakûr ve izzetli davranarak...!
Uhûletli ve suhûletli bir şekilde cümle darbeci ve bölücülerin haddi bildirilmelidir.Böylelikle memleketin yumuşak karnı temizlenmeli cümle prangalarından kurtarılmalı, dahili ve hârici bedhahlardan arındırılmalıdır.
Aksi hâlde, ülkemiz ne muâsır devletler seviyesine, ne de 2023 ve 2071 hedeflerine ulaşamaz.
Kalın sağlıcakla..!